Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Her toplumun mutlaka kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç, engelli, hasta vs. gruplardan oluştuğu muhakkaktır. Çünkü engellilik ve engelli bireylerin varlığı, insanlık tarihi kadar eskidir. Dolayısıyla huzurlu ve mutlu bir toplumun ortaya çıkması için bu grupların ve bireylerin sorunları çözülmüş ya da asgariye indirilmiş olması şarttır. Üstelik engellileri tek başlarına değil, onlarla doğrudan ilgili olan aileleriyle birlikte düşünmek gerekir. Hal böyle olunca her toplumun önemli bir kısmının doğrudan engelli sorunlarının içerisinde bulunduğu hesaba katılmalıdır.
Son dönemlerde yapılan çalışmalarda da açıkça ortaya konulduğu gibi, engellilerle ilgili sorunların büyük kısmını, toplumun engelli algısındaki sakatlık ile ahlaki tavır ve davranışlarda ortaya çıkan sapmalar oluşturmaktadır. Bu cümleden olarak, misal kabilinden bazı engelli insan manzaraları eşliğinde, Hz. Peygamber'in toplumdaki engelli insanlara yönelik sergilediği yeniden üretilebilir ‘ahlaki duruş ve davranışların' belirlenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü her dönemde olduğu gibi bugün de her alanda Müslümanların dünyaya örnek olma gibi bir misyonu vardır ki, bu görevin bihakkın ifası, o ahlaki duruş ve davranışın yeniden üretilebilmesine bağlıdır.
Dünya Sağlık Örgütü özürlülüğü/impairment, fonksiyonel bir hasar; sakatlığı/disability, normal aktivitelerde kısıtlılık; engelliliği/handicap ise, sosyal dejavantaj olarak tanımlamaktadır. Buna göre özürlülük ve sakatlık kavramları daha ziyade insanın fonksiyon kaybına odaklanırken, kişinin bir engeli sebebiyle sosyal yaşamının etkilenmesi engellilik kavramıyla ifade edilmektedir.
Hem yaratılış hem de kendisine sunulan nimetler açısından kâinatın en üstün ve şerefli varlığı olan insanın bu seçkinliği, maddî varlığı ve fizikî yapısından değil, manevî ve ruhî yönünden kaynaklanır. Dolayısıyla başka hiçbir kritere bakmaksızın ‘insan' denilen her varlık, inançlı-inançsız veya sağlıklı-sağlıksız diye bir ayırıma gitmeksizin insan olması hasebiyle muhteremdir. Kur'an'ın ana gayesi de, bu saygınlığın korunması bağlamında insanların davranışlarını düzenlemek ve onlara rehberlik etmektir. Hal böyle olunca insanın maddi yönüne ilişkin her türlü fizyolojik, etnik, cinsiyet ve dil gibi farklılıklar değerlendirme dışıdır.
Kur'an'ın iyi-kötü insan ayırımı, insanın kendi yapıp ettikleriyle, yani kendi ürettikleri ya da üretmedikleriyle ilgilidir. Kişi yapacağı tercihlerle ve ortaya koyacağı davranışlarla aşağıların aşağısına inebileceği ve yeryüzündeki bütün canlıların en kötüsü olabileceği gibi, meleklerin bile imreneceği ‘Allah'ın halifesi' konumuna da çıkabilir. Dolayısıyla iman, İslam ve takvayı benimseyip içselleştirenler Allah katında kıymetli, bu değerleri reddedenler veya arzu edilen düzeyde davranışa dönüştüremeyenler ise kıymetsiz kimselerdir.
Kur'an'daki görme, işitme ve ortopedik gibi bedensel engellilik ile zihinsel özürlülüğe değin ayetlerin neredeyse tamamına yakınının, müşrikler ve kâfirler ile münafıklar hakkında mecazî kullanım olduğu görülmektedir. Çok az sayıda yer alan hakikî anlamdaki engellilikle ilgili ayetler ise, benzetme, dinî görevlerde ruhsat bildirme, tedavi etme veya değer verme bağlamında kullanılmaktadır.
Dolayısıyla Kur'an'a göre bir eksiklik ya da kusur anlamında engelliliğin, insanın fizyolojisiyle ilgili değil, manevi ve kalbî yönüyle alakalı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani asıl engellilik, kişinin ‘insan olma' hasebiyle doğuştan sahip olduğu saygınlığını ve safiyetini koruyamamasıdır.
Kur'an ‘Ey insanlar!' diye yapar hitabını ve bu hitabın içerisine, kendisine ‘insan' denilen kim varsa, herkes dâhildir. Bu itibarla haklar bakımından insanlar arasında her hangi bir ayırım söz konusu değildir. Fakat ödevler konusunda ölçü, "Allah hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir sorumluluk yüklemez” ifadesidir. Zihinsel engelliler dışında herkes, gücü ve kapasitesi nispetinde kulluk sorumluluğunu haizdir.
Bugün sağlam görünenlerin veya: "hamdolsun sapasağlamım” diyenlerin bir saniye sonra sakat kalmayacağı ve engelli olmayacağına garantisi var mı? Kendisi sağlam olduğu halde engellilere engel çıkartanların ne kadar vicdanî engelli olduklarını söylemek mümkündür.
Bu engelli oluşu, sadece bireysel olarak düşünemeyiz. Devletler de engelli olur; şuur bakımından, vicdan yönünden, insaf ve iman yönünden…örnek mi istersiniz? Görün İsrail'i, görün ABD'yi, görün Batı'yı…
Engeller Ruhta olmasın!
Rab kuluna ne çok ikramlar vermiş,
Binlerce meziyet ihsanlar vermiş,
Ağız, kulak, gözler iz'anlar vermiş,
Akıl rafta, beyin yafta kalmasın,
Yeter ki engeller ruhta olmasın!
Sağlam görünenler, komada hasta,
Mankurtlaşmış kişilerle temasta,
Gayyaya batmışlar elemde yasta,
Akıl rafta beyin yafta kalmasın,
Yeter ki engeller ruhta olmasın!
Engellilerimiz, hepsi canımız,
Aynı bedendendir, aynı kanımız,
Ayrı gayrımız yok, bunlar yarımız,
Akıl rafta beyin yafta kalmasın,
Yeter ki engeller ruhta olmasın!
Toprağımız aynı, suyumuz aynı,
Bayrağımız aynı, huyumuz aynı,
Hep Âdem'den geldik, soyumuz aynı
Akıl rafta beyin yafta kalmasın,
Yeter ki engeller ruhta olmasın! (04 ARALIK 2023)
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET