HAYATA BAKIŞ

Hayat kimine göre; yeme, içme, gezme, eğlenmeden ibaret. Kimileri hayatı; insanlara faydalı olmak, topluma hizmet etmek, dünyaya değer katmak, insan kazanmak olarak düşünür.

"Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” ilahi fermanı şunu anlatıyor bize, ecel kapıya gelinceye, ölüm şerbetini içinceye, teneşire uzanıncaya kadar insanlığa yararlı iş yapın. Sevgili Peygamber efendimiz de: "İnsanların hayırlısı insanlara yararlı olandır” buyurur.

Kur'an'ı Kerim, Ameli Salih'ten söz eder. İmanın, ancak ameli Salih ile değer kazanacağını belirtir. Amel-i Salih; iyi davranış, ahlaklı oluş, topluma ve insanlığa yararlı iş yapmaktır. Sevgili Peygamberimizin yukarıdaki hadisinde dediği gibi. Yine sevgililer sevgilisi şöyle buyurur: "Ben mekarimi ahlakı tamamlamak için gönderildim”. Kur'an baştan sona kadar ahlak ilkelrini içine alır.

Kıldığımız namazlarımızda, tuttuğumuz oruçlarımızda, verdiğimiz zekâtlarımızda, gittiğimiz Haccımızda, okuduğumuz Kur'an ve hatimlerimizde, gölgesi üzerimize düşen üç aylarda yerine getireceğimiz kutsal gün ve gecelerde hep; insana, topluma yararlı olmak, güzel ahlaka bürünmek, temiz toplum oluşturmak yatmaktadır.

Hayat, efendi değil, hizmetkâr olduğumuz zaman güzelleşiyor. Hayatın tadına ancak veren el olduğumuz, fedakârlık yaptığımız, vefakâr duygulara sahip bulunduğumuz, aklımızı ve alnımız terlettiğimiz zaman varabiliriz.

Hayat; tepeden bakan, makamını kılıç olarak kullanan, kibir abidesi olan, maiyetini köle olarak gören, herkesin ayağının altına karpuz kabuğu koyarak kayması ve düşmesini sağlayan, Bizans oyunlu kişilere göre akıbeti çok kötü olan bir süreçtir.

Hayatta iken elimizi doldurmamız, dostlarımızı artırmamız, öbür aleme eli boş gitmemeiz gerekir.

 

Bu konuda Tahir'ül Mevlevi diyor ki:

 

"Eli boş gidilmez gidilen yere,

Rabbim boş gelmedim suç getirdim,

Dünyalar çekemezken bu ağır yükü,

İki büklüm sırtımda pek güç getirdim”.

 

  1. her şeye ibret nazarlarıyla bakmak, olayları ve gördüğümüz her şeyi iyi okumak, hepsinden bir anlam çıkarmalıyız. "yeryüzünde gezin” derken öylesine gezin, çayca gidin yolca gelin denmiyor. Bastığımız yerlerden ses getirelim. Her şeye ve her yere değer katalım, etken olalım edilgen değil. Gündem oluşturalım, gündem olmayalım. Bizi öldürmeye gelen bizde dirilsin. Öyle bir laf edelim ki barışmaz, onulmaz düşmanımız bize dost olsun. Yine öyle bir tavır sergileyelim ki dostluklarımız düşmanlık ve kindarlığa dönüşmesin.

Yaşarken ölü gibi olalım. Yani; "Ölmeden önce ölelim”. Toprak gibi bir hayatı ilke edinelim. "Ben bilirim” demeyelim de, "sen de bilirsin” tavrını kendimize ilke edinelim. Asla yargılayıcı, tehdit edici, suçlayıcı, tahakküm edici davranışta olmayalım. Konuşmalarımızda emir kipi ile değil; "lütfen, rica ederim, istirham ederim, teşekkür ederim…” cümlelerini dilimizden düşürmeyelim.

 

Yunus şöyle der;

 

"Elif okuduk ötürü,

Pazar eyledik götürü,

Yaratılanı severiz,

Yaratandan ötürü.”

 

"Dilim, etti beni dilim dilim”, "Dilim, senden çektiğim zulüm”…V.B sayısız sözlerimiz mevcut dil konusunda.

Her zaman görmüş, duymuş ve bizzat yaşamışımdır; dilini iyi kullanan, tatlı dilli olan, insanlarla yumuşak tavırla konuşanlar seviliyor, sayılıyor ve unutulmuyor.

 

 

Ne Zaman Derman Oldunuz?

 

"Müslümana ölüm!" diyen ahmaklar,

Kaç tane muhtaca derman oldunuz?

İnsanlığa zulüm diyen ahmaklar,

Hangi Müslümana derman oldunuz?


Kör olmuş gözünüz gavur aşkına,

Nar olmuş özünüz gavur aşkına

Esiyor tozunuz gavur aşkına,

Dünyaya ne zaman derman oldunuz?


Katliamla yüklü soylarınız var,

Terörle iç içe huylarınız var,

Evreni sömüren boylarınız var,

Ne zaman Türklere mihman oldunuz?


"Demokrasi" lafı düşmez dilinde,

Zalimin kılıcı kanlı elinde,

Boğuluyorsunuz küfür selinde,

Mümine ne zaman derman oldunuz?


Müslüman sırtından kamçı inmiyor,

Mülteci olanın yaşı dinmiyor,

Yürekler yanıyor ateş sönmüyor,

Hangi Müslümana derman oldunuz? (17 ŞUBAT 2024)

 


Yazarın Diğer Yazıları