Hayat Mücadeleden İbaret
Allah, insana akıl vermiş, idrak, iz'an, düşünme, fikretme yeteneği bahşetmiş! "Dünyayı; yönet, idare et, benim halifem ol” diye yetkilendirmiş! Yaratıcı o kadar çok seviyor ki insanı; eğer sevmemiş olsaydı, ilk insan olan Hz. Âdem'i yarattıktan sonra ona tevhid dininin peygamberliğini vermez; "ne halin varsa gör, benden bu kadar” diyerek, bırakır ve yoluna devam etmesini isterdi. Ama öyle yapmamış, yolunu şaşırmasın, yanlışa düşmesin, ilerde sıkıntı çekmesin, ahiret aleminde problemlerle karşılaşmasın diyerek; bir de kılavuz- kutsal kitap- vermiş! Bununla da yetinmemiş; yine de hatası, günahı olduğu zaman; fırsatı değerlendirsin, en kısa zamanda yaptığına pişman olsun, ben de affedeyim diyerek; "tevbe” kapısını oluşturmuş! Bu, öyle bir kapı ki; kıyamete kadar açık! Kimse şunu diyemez, dememelidir; "ne yapayım, bu benim kaderim, artık bundan kurtulamam, benimle beraber mezara kadar gidecek…” böyle bir anlayış, böyle bir mantık; aklı olan, iradeye sahip bir insanda bulunmaz, daha doğrusu bulunamaz. İnsanın yaratılış serüveni; Adem, Âdem ve Adam şeklindedir. Önce insan yoktu, hiçbir alem yoktu. Yani adem idi. Adem; yokluk demektir. En önce dünyayı, bitkileri, hayvanları yarattı. En sonunda da insanı yarattı! Bu yaratılış; Âdem'in varlığı demektir. Tabii Âdem'in adam olması lazım. Adam olmak için de bazı yapılması gerekenler söz konusu. Yapılması gerekenlerin başında; Allah'ı tanımak, verdiklerine şükretmek, yaratanın emir ve yasakları istikametinde hareket etmek gelir. Bu yüzden Allah insana; akıl vermiş ki; "aklını kullanarak beni tanısın, varlığımı bilsin” diye. Öyleyse aklı olan, akıllıyım diyen birisinin mutlaka yaratılanlara bakarak Allah'ı bulması zorunludur. Uzağa gitmeye gerek yok, kendi bünyemizde bunu bulabiliriz. Biz; bir damla sudan (spermden) yaratıldık. Sonra bir çiğnemlik et olduk, kemikler halk oldu, organlarımız meydana geldi. Zamanı gelince dünyaya gözümüzü açtık! Düşünebiliyor musunuz? Bir sudan; kemikler, gözler, eller, ayaklar, kulaklar, daha önemlisi akıl ve düşünme yeteneği meydana geliyor! Bu, hayrete düşüren bir sır değil mi? Aynı zamanda düşünmeyi gerektirmez mi? Hz. Âdem'in mücadelesi, Hz. İbrahim'in Nemrutla mücadelesi, Hz. Nuh'un, Dermesil ile mücadelesi, Hz. Musa'nın Firavunla mücadelesi, Hz. İsa'nın İsrailoğullarıyla mücadelesi, Hz. Peygamber efendimizin; Müşriklerle, Ebu Leheb ve Ebu Cehillerle mücadelesi… Hayattan mücadele duygu ve hissini kaldırdığınız zaman, hayatın tadı kalır mı? Hayat; aklı ve alnı terletmek, kararlılık ve sabırla anlam kazanır. Hayat boyu, hicret ve fetih vardır. Olmak zorundadır. Hepsine birden cihat adı verilir. Huzur bulmak, sevgiyi temin etmek, barış içinde hayat sürmek için mücadele etmek kaçınılmazdır. Unutmayalım ki İbrahimleri yetiştirmeyen toplumlar, Nemrutların sayısının çoğalmasına engel olamazlar. Her Nemrud'un bir İbrahim'i, her Firavun'un bir Musa'sı, her Ebu Cehilin bir Muhammed'i vardır. İnsanlara bazı hususları anlatmak için sayfalarca yazmaya veya günlerce konuşmaya gerek yok. Örnek olmak, yaşantının istikamette oluşu, en iyi anlatımdır. Bazen sessizlik, konuşmanın üstüne çıkar ve etkilidir. Önce can, sonra canan. Dedenin yediği erik, torunun dişini kamaştırır. Tefekkür; yalnız başına, karanlıkta gözyaşı dökmek, Allah'ı hatırlamaktır. Şükür; Allah'ın bütün nimetlerine karşı saygılı olmak, yaratıklarını sevmek, bizzat yapmaktır. Tevekkül, şükür; şükür tevekküldür. Kıyamda duranlar secdeyi hak eder. Kıyam olmadan secde olmaz.
Yazarın Diğer Yazıları