Harf Devrimi Ve Sebepleri

1 Kasım 1928’de TBMM’de hazırlanan kanun tasarısı yapılan görüşmelerden sonra aynı gün, “Türk Harflerinin Kabul Ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” adıyla kabul edilmişti. Buna göre:
Madde 9-Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında, Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.”
Denilen kanun ile “Arap harfleri” olduğu için atılan alfabenin yerine “Latin harfleri”, “Türk Alfabesi” olarak kabul edilmiş, “Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur. (Eski harflerle basılan kitaplarla tedrisat: dersler verme, okutma, öğretme yapılması yasaktır) genel ifadeli bir cümle ile “Kur’an-ı Kerim” dahil Arap harfleri ile basılmış bütün kitaplar yasaklanmıştı.
Yeni Türk harflerinin kullanılması, eski yazının kullanılmaması için çıkarılan 1353 sayılı yasada, kanuna aykırı davrananlar için cezai yaptırım öngörülmemiş olsa da Türk Ceza Kanunu’nun 526 Maddesi’nin son bendine konulan: “Şapka iktisası hakkında 671 sayılı kanunla, Türk harflerinin kabul ve tatbikine dair 1353 sayılı kanunun koyduğu memnuiyet (yasaklara) ve mecburiyetlere muhalif hareket edenler (karşı gelenler) iki aydan altı aya kadar hapis veya bin liradan beş bin liraya kadar hafif para cezası ile cezalandırılır.” Cümlesiyle yaptırım getirilmişti.
Peyami Safa, bu konuda şunları dile getirir:
“Arap, yani eski Türk harfleri yerine Latin harfleri kabul edileli otuz bir yıl oldu… O zamanın yer yer ifade edilen endişeleri (inden en büyüğü) de şuydu: Milli kütüphanelerimizdeki yüz binlerle eser ne olacak? Yarınki nesiller kendi edebiyatlarını, tarihlerini, dil ve lügatlerini, felsefe din ve hukuk eserlerini okumak imkanından mahrum kalınca, onlara milli kültür nasıl verilecek?...Yeryüzünde bir tek memleket gösterilemez ki, orada gençler kazara milli kütüphanelerine girerlerse bir tek eser okuyamadan çıkıp gitsinler. Böyle bir katliam hiçbir memlekette ve hiçbir memleketin tarihinde yoktur… Hele Latin harfleri tamamıyla yerleştikten sonra liselerimizde Arap harfleri okutulmasında hiçbir kanuni mahzur yoktu. Bugün de yoktur… Almanya’da Latin harfleri ile birlikte Alman Gotik harfleri de öğretilir ve bunu bir gericilik (irtica hareketi) saymak hiçbir Alman’ın veya başka bir medeni millet mensubunun hatırından geçmez. Bizdeki inkılap yobazlığının eşine cihanda rastlanmaz… Bu ilimsiz, çarpık, saçma inkılap ve irtica anlayışına genç nesiller kurban olup gidiyor. Devrimbazlar mugalata yapmasınlar. Latin harflerini atıp Arap harflerini getirmek istemiyoruz. Üniversitelerimizde okutulan Arap harflerini ve Osmanlıca’yı liselerimizde de öğretmelerini istiyoruz. Buna Türk kanunları engel değildir. Akıl kanunları da bunu emrediyor.” (Türk Düşüncesi, Ağustos 1959, Sayı: 59-8)
Harf Devrimi, Kazım Karabekir'in ''felaket'' dediği boyutlardaydı. 2 Kasım sabahı âlimler, bir gece önce okudukları kaynaklara ulaşmanın yasak olduğunu öğrendiler. Kürsüye çıkan hocalar bir anda sağır-dilsiz oldular. Bir gecede cahil olduk! Diyerek ağladılar. Baskıya hazırlanan dergiler, ne yapacaklarını şaşırdılar, bazı gazeteler derhal yayınlarına son verdiler.
Harf devrimi ile ilgili Kazım Karabekir’e teklif sunulunca o şöyle dedi: Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şey bir yana, kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz, yazılarımız ve binlerce cilt eserlerimiz bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir şekilde olan harfleri kabul ettiğimiz gün en büyük bir felakete maruz kalacağız.
İhvanlar.net'te yer alan bir okur mektubunda şu bilgiler aktarılıyor;

        “Rahmetli babam o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan “Babalık” gazetesinin başyazarı idi. Ondan işittiğim şu olayı aynen naklediyorum:

        “Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Mustafa Necati Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda: “Eski Harflerle Birlikte Kur’an’ı da Tarihe Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10'da verileceği belirtiliyordu.

         Akşam, mükellef bir ziyafet verildi. Yemekten sonra bay Necati, ani bir apandist krizine yakalandı ve hemen hastaneye kaldırılarak ameliyat edildi. Gösterilen itinayı anlatmaya lüzum yok, bütün hastane hatta Konya ayakta idi. Bay Necati kurtulmuş, fakat ne çare ki haddini aşarak Kur’an’a dil uzatmıştı.

         Gece yarısı, imkansız denebilecek bir şey oldu ve Bay Necati’nin yatağı yan demirinden kırıldı. Hasta yere düşmüş ve ameliyat yeri patlamıştı. Ertesi gün saat 10'da, yani konferansın yapılacağı bildirilen saatte öldü.
         Kur’an’ı tarihe gömmek isteyenler, tarihin en küflü sahifelerine gömüldüler..."
-İhvanlar.net-


Yazarın Diğer Yazıları