Güzelliklere İmza Atmak

Hayat, güzelliklerle dolu. Hayatı güzel kılmak elimizde. Kimse; "elimden bir şey gelmiyor, benden bir şey olmaz, yeteneğim yok, beceremiyorum…” demesin. Herkeste şöyle veya böyle beceri var. Önemli olan, bu beceriyi yakalayabilmek. Hani; "bardağın yarısına kadar boş” sözünü ederiz ya. Ederiz de, sözü yanlış anlar ve yanlış uygularız. Aslında; "yarısına kadar dolu bardak” demek en doğru olanı.

Güzelliklere imza atmanın ilk adımı; "Elest bezmiyle” ortaya çıktı. Her birimiz mahalle camiine, Kur'an ve dini bilgilerimizi öğrenmek için gittiğimizde, cami hocası; "Müslüman mısınız?” diye sorar, bizler de hep bir ağızdan; "Elhamdülillah” derdik. Hoca; "ne zamandan beri Müslümansınız?” diye souyu tekrar edince, "ne zamandan beri” den ne kast ettiğini bilmediğimiz için susardık. Bu sefer hoca, kendisi cevaplandırır, "Kalu bela zamanından beri Müslümanım” diye söylememizi isterdi. "Kalu Bela ne demek?” deyince, buna da verecek cevabımız olmuyordu, çünkü "kalu bela”nın ne demek olduğunu bilmiyorduk. Hocamız bu sefer de kalu bela'yı açıklar ve; "kalu bela; ruhlar yaratıldığı zaman Allah'ın; "ben sizin rabbiniz değil miyim?” diye sorduğu soruya; "kalu bela” demeleridir. "Evet Rabbimizsin” demektir.

  1. bela'dan gelen; "güzelliklere imza atma” karakterimiz, yaratılış özelliğimiz var. Bunu sevgililer sevgilisi Hz. Peygamber efendimizin; "beni Hud suresindeki; "Emir olunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti yaşlandırdı” ifadesinde buluyoruz. İnsan, güzel yaratılmış, güzellikler yapmak, ahlak ilkelerini önce kendisinde sonra toplumda ortaya koymak zorundadır. İlk dinin Hak din- tevhid dini oluşu, ilk insanın aynı zamanda ilk peygamber olarak gönderilişinin esprisi; Dünyanın düzeninin bozulmaması, birliği, güzelliği ikame etmek için çaba sarf etmenin önemli bir ibadet olduğu adına da; amel-i salih” dendiğini biliyoruz. İman ile ameli salihin yan yana yürüdüğü, tek başına imanın yarar sağlamadığı, Hz. Peygamberin; "ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” demesi, hepimizin güzelliklere imza atmaya yönelik oluşumuzu gösterir.

İnsanın ne eti yenir, ne de derisi giyilir. İnsanı değerli kılan, makamı, parası, güzelliği değildir. Toplum içinde saygın kılan, itibar kazandıran, sevdiren, "ne iyi adam” dedirten; davranışlarımızdır.

Tahir'ül Mevlevi, şöyle der;

"Eli boş gidilmez gidilen yere,

Rabbim boş gelmedim suç getirdim,

Dünyalar çekemezken bu ağır yükü,

İki büklüm sırtımda pek güç getirdim”

 

Rabbimiz; "Her nefis ölümü tadacaktır”, peygamberimiz de; "Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz…” buyurarak bizim hayat boyu güzel iş yapmamızı öğütlemektedir.

Güzelliklere imza atmayı bir deneyelim. Göreceğiz ki, yarınımız bugünümüzden daha güzel ve mutlu olacaktır. Denemeye değmez mi? Kolları bunun için sıvamaya değer.


Yazarın Diğer Yazıları