Gönüllerin Fethi

Gönüllerin fethi, kalplerin yumuşaması için; güzel söylemek, tatlı söylemek, gönül alıcı sözler sarf etmek insan olmamızın ve insanlara yaklaşımımızın bir göstergesidir.
İnsanlar; güzellikten, tatlı sözden, gönül okşayan tavırlardan haz alır. Onun için, “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır”, “dilim etti beni dilim dilim”, “ağzından çıkanı kulağın duysun”, “ya hayır söyle yahut sus”, “boş sözü terk etmesi, insanın imanının olgunluğundandır” v.b. sözler, hayat boyu bir çeşit iksir veya hayat veren prensip kabilinden güzel sözlerdir.
Ağzımızdaki dil, aslında bir et parçasıdır, her tarafa döner; iyiye de, kötüye de. Bununla ilgili olarak Yunus ne güzel der;
“Söz ola kestire başı,
Söz ola kese savaşı,
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede biz söz.”
Kur'an'da yüce yaratıcımız; “Ey Musa, Firavun'a tatlı söz söyle” derken, Hz. Muhammed (SAV)'e; “eğer sen sert mizaçlı, sert sözlü olsaydın kimse etrafında bulunmazdı” diyerek dili iyi kullanmanın, insanlara karşı kırıcı konuşmamanın yollarını anlatıyor.
Kalp kâbesi, taştan tuğladan olan Mekke'deki Kâbe'den daha önemlidir. Eğer Kâbe'ye gidip yüz sürmüşsek, bundan sonra hiçbir insanın kalbini kıracak, onu mutsuz edecek tavırlar takınamayız, takınmamalıyız. Bu; “demek ki güzel söz söylemek hacıların işi, öyleyse ben hacca gitmediğime göre tatsız konuşabilirim” anlamına gelmez, gelemez.
Diyelim ki, herkesle restleştik, herkese estik gürledik, bağırıp çağırdık, yalan yanlış ifadeler kullanarak önümüze geleni rahatsız ettik! Kim kaybeder? Sonuçta kim zararlı çıkar? “keskin sirke küpüne zarar verir” denir. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Sert mizaçlı olanların dostu olmaz. Bunlar arkadaş edinemez. İnsanlar etraflarından birer birer ayrılır gider. Tak başına kalır, yalnızları oynar. Kimse selamını almaz, kimse de selam vermez. Hal hatır sormaz. Kapı karşı komşusu kapsını açmaz, bir ihtiyacı olunca yardımına koşmaz. Düşerse kaldıran bulunmaz.
Hikaye olarak anlatılır ama bize çok büyük dersler verir;
“bir padişah aşçısına; “bugün sevdiğim dostlarım, yarenlerim gelecek onlara en iyi yemeklerden yap” demiş, aşçı da tamamen dilden yemekler yapmış. Bir başka zaman yine aşçıya; “bugün de sevmediğim insanlar, düşman devlet erkanı gelecek bunlara da hoşa gitmeyen yemeklerden yap” talimatını vermiş. Aşçı yine dilden yemek yapmış. Padişah, misafirleri gidince aşçıya, “evladım! Sevdiklerime de dil yemeği, sevmediklerime de dil yemeği yaptın. Niçin böyle bir yol izledin?” deyince aşçı; “yüce sultanım! Dilden daha tatlı, dilden daha güzel bir şey olabilir mi? Yine, dilden daha tehlikeli ve dilden daha acı bir nesne bulunur mu? Düşüncesiyle böyle yaptım” karşılığını vermiş.
“Ele geleni yersin,
Dile geleni dersin,
Böyle dervişlik dursun,
Sen derviş olamazsın” diyor Yunus Emre.
Bugün Allah için ne yaptık? Hangi insanın kalbini kazandık? Kimleri dilimizle zehirledik? Kimlere gönül Kâbemizi açtık?


Yazarın Diğer Yazıları