Gönül Erleri

Her yıl Mevlana ihtifallerine geliyordu. Her gelişinde, kendisinde bir değişiklik görüyordu. Bu değişiklik; Ebu Said Ebu’l Hayr’ın;
“Ne olursan ol gel, ister kafir, ister Mecusi, ister putperest..
İstersen bin kere tövbeni bozsan yine gel…” sözü mü etkiliyordu? 
Bu sözdeki gizem neydi? “ne olursan ol gel” derken; nasıl geldiysen öyle kal mı demek istiyordu? Odun gelmişsen, odun olarak geri git miydi demek istediği? Yoksa içindeki; şehvet hırsını at, nefsine kul köle olma, yun yıkan, tertemiz ol, hayatın düzene girsin gibi bir anlam mı vardı?
Bunları düşünüyordu. Ta ki Mevlana ihtifaline son gelişine kadar. 17 Aralık günü; “Şeb-i Arus” törenlerine gelmişti. Gündüz; Mevlana Türbesini ve hocası, samimi arkadaşı, dostu, sırdaşı Şems-i Tebrizi’yi ziyaret etti. Her ikisinden de çok etkilendi. Mevlana’nın, Şems kaybolduktan sonra terennüm ettiği; “Etme” şiirini okumaya başladı; 
 
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme. 
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme. 
 
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı? 
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme. 
 
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru. 
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme. 
 
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için... 
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme. 
 
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi, 
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme. 
 
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan. 
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme. 
 
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan. 
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme. 
 
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer; 
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme. 
 
Ey, cennetin cehennemin elinde olduğu kişi, 
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme. 
 
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize, 
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme. 
 
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle. 
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme. 
 
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı. 
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme. 
 
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil. 
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
Akşam; “Şeb-i Arus”  törenlerine katıldı. Üzerinde, diğer zamanlara göre bir tuhaflık vardı. Hayra yordu. İhtifal başlamamıştı daha. Mistik bir hava vardı. Yanındaki misafir;
-“Hoş geldiniz. Nerden geliyorsunuz?” diye sordu. 
-“Hoş bulduk” dedi kırık dökük Türkçesiyle.
-“Fransa’dan geliyorum” cevabını verdi. 
Türk misafir;
-“Seni çeken ne oldu da buraya kadar geldin?” diye sorunca,
Şöyle dedi;
“Tasavvuftaki Gönül Dostları” dedi.
Daha fazla konuşmadı. Aklında hep; Mevlana ile ilgili yazacağı kitap vardı. Şaşırıyordu;
-“Türkler neden Mevlana’nın kıymetini bilmiyorlardı? Kimi çıkıp; “Moğol ajanı” diyecek kadar saçmalıyordu. Kimi de; “Homoseksüel” gibi edebe, ahlaka uymayan en Aşağı sözler etmekten geri durmuyordu. 
Mevlana ve Şems sürekli gündemin ön sıralarında yer alıyordu. Konuyla ilgili filmler yapılıyor, müzik üretiliyordu. Mevlana’nın ve onun baş eseri Mesnevi’nin Türkiye’de yeterince tanındığını düşünmüyorum. Mesnevi çok satıyor belki ama kaç kişi hakkını vererek okuyor, şüpheliyim. Mevlana sadece bir ticaret metaı durumundaydı. Nereye baksan; “Mevlana” adı geçiyordu.  
Şeb-i Arus bitmişti. Oteline gitmek için otobüse bindi. Oteldeki odasına çıktı. Bilgisayarını açtı. Bütün çalışmalarını tek tek gözden geçirdi. Yazacağı kitabının eksikliklerini tamamlamaya çalıştı. Daha önce aldığı mesnevideki ilgisini çeken şu ifadelere göz attı; 
 Okumaya başladı; 
 “Şehvete kul olan, Allah yanında köleden, esir olmuş kullardan beterdir. Çünkü köle; bir sözle sahibinin kulluğundan çıkar, hür olur. Şehvete kul olan ise, tatlı dirilir, acı ölür.”
“Şehvet kulu; Allah’ın rahmeti, hususi bir lütuf ve nimeti olmadıkça kulluktan kurtulamaz.”
“Âdem peygamber nefis zevkine bir adım attı, Cennetin başköşesinden ayrılma zinciri boğazına geçti.”  

Yazarın Diğer Yazıları