GAZETECİLİK AŞKI, DOKTORAYLA TAÇLANDI!

01 TEMMUZ tarihli "Gazetecilik Aşkı” başlıklı yazıma bugün; Doktora çalışması, doktorada başına gelenler, yenilen haklar, gasp edilen emekler ve çekilen mağduriyetleri anlatarak devam edeceğim.

Araştırma görevlisi olduğu Fakülte;

-"Akademik hayata devam edebilmek, önünün açılması için doktora yapman şart. Burada doktora programı yok. En yakın ile gidip doktoranı tamamlaman gerekli” dediler. Bu söz, yarının akademisyeni, ilim adamı adayı kızda büyük mutluluk yarattı. Zaten çocukken komşular hep; "profesör” derlerdi. Gerçekten gözlüğü de olduğu için profesörlük ona çok yakışacaktı. İçinde kıpır kıpır, bitmeyen, susmayan bir heyecan durmadan;

-"Çalış, yılma, her ne olursa olsun esen ters rüzgarlara rağmen azmini kaybetme…” diye moral pompalıyordu.

Fakültenin dediği gibi en yakın ile doktora çalışması yapmak için okuldan ilişiğini kesti. Yasa gereği doktora çalışmasına giden öğrenciler yüklenme senedi imzalıyorlardı. Her hangi bir başarıszlık durumunda devlete karşı tazminat ödeyecekti. Senedi imzaladı ve doktora yapmak üzere fakülteden ayrıldı. Mesai arkadaşları ve Dekan:

-"Senin başarılı olacağına inancımız tam. En kısa zamanda doktoranı bitirir, Dr. Öğretim üyesi olarak arzu ettiğin fakültelerde göreve başlarsın, yolun açık olsun, Allah utandırmasın” diyerek uğurladılar.

Doktora yapmak, ilmi basamakları ağır ağır atlamak, akademik hayatta söz sahibi olmak, yıllardır hayalini kurduğu arzusunu yerine getirmek için yola koyuldu. Nasıl hayal kurulmasın ki insanların hayatları boyunca unutamayacakları, gönüllerinden çıkmayan idealleri vardır; Okula başlama, mezun olma, askerlik, evlilik, üniversite, iş kurma, işte terfi etme, akademik basamaklar…

  1. yapacağı fakülteye gitti. Gerekli evrakları hazırladı ve Sosyal Bilimler Enstitüsüne kaydını yaptırdı. Artık öğrencilik zamanı gelmişti. Gece gündüz, durmadan çalışmaya başladı. Her şeyi doktoraya odaklandı. Üniversitenin, doktora yapan öğrencilere tahsis edilmek üzere öğrenci evleri vardı. Mevcut öğrenci evlerinden birisine yerleşti. Fakültede doktora derslerine giriyor, derste hocaların sorduğu sorulara herkesten önce cevap veriyordu. Hocaların gözdesi olmuştu. Her derste mutlaka bu öğrenci konuşuluyor, bunun başarısından, medeni cesaretinden, azminden söz ediliyordu. Sanarsınız ki "Bu doktora öğrencisi” dersin ana konusuydu.

 

Sınavlarda tam puan alıyordu. Nihayet yazılıya girme zamanı gelmişti. Öğrencinin heyecanı zirve yapmıştı. Yazılı sınava girdi ve bu sınavdan da tam puan aldı. Artık yeterliliğe girmeye hak kazanmıştı. Bilindiği üzere yazılı sınavda geçerli puan alamayan yeterliliğe giremezdi. Yazılı sınavdan bir süre geçtikten sonra yeterlilik sınavı tarihi açıklandı. Öğrencinin kalbi sanki çıkacak gibiydi. Ne de olsa sınavdı. Zira sınavda heyecanlanmayan, değişik halet-i ruhiyeye girmeyen kimse yoktu.

Yeterlilik sınavı sabahı, tam bir akademisyen edasıyla, kendine güvenli bir şekilde sınav salonunun önüne geldi. Adı okununca salona girdi, herkesi selamladı. Salondaki sınav komisyonu;

-"Sana yeterliliği vermeyeceğiz” deyince dünyası yıkıldı.

-"Ne yaptım ben? Kiminle tartıştım? Ne zaman sınavlarda başarısız oldum? Bütün yazılı sınavlarda tam puan aldım. Derslerde hocalar benim cevaplarımı beğenir ve beni tebrik ederlerdi…” du duygu seli içinde, bu moral bozukluğuyla salonu terk etti.

Kaybetmişti. Doktora hayalleri yıkılmıştı. Çocukluğundan beri kurduğu akademisyenlik umutları suya düşmüştü. Ağlayarak okulun bahçesinde bekeyen annesine koştu. Annesi teselli etmeye çalıştıysa da sonuç alınamadı.

Gerçekten ortada hiçbir sebep yokken, başarı üstüne başarılar alınmışken, neden yeterlilikte veya mülakatta başarısız kılınıyordu insanlar? Yoksa mülakatlar veya yeterlilikler; "kendileri gibi düşünen, yanlışın davulumu çalan, bazılarına yalakalık yapan, beyni satılık, dışarıdan güdümlü, ülke, millet ve vatana ihanet edenlere kul ve köle olan” ları devreye sokmak için mi? Eğer değilse neden her yönüyle başarılı olanlar eleniyordu?

"Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diyordu Erzurumlu İbrahim Hakkı. Bu sözü rehber edindi. Çalıştı, yılmadı, bozulan morali yerine geldi. Hani bir söz var ya;

-"Yiğit düştüğü yerden kalkr” aynen, o da düştüğü, yeterlilikte başarısız kılındığı yerde on seneden sonra doktorasını bitirerek "doktor” ünvanına hak kazandı. İşte bir başarı hikyesi.

 

 

Kızım Gelir Aklıma

 

Yükleri omuzlar hamal misali,

Yokuşta susuyor bitmez mecali,

Aklını terletir örnek her hali,

Böyle anda kızım gelir aklıma!

 

Cana kucak açar hara girerek,

Eldekini saçar dara girerek,

Doğruları seçer nara girerek,

Bu zamanda kızım gelir aklıma!

 

Kimseye yüzsuyu dökmemiştir o,

Makama torpille çıkmamıştır o,

Riyakâr insana bakmamıştır o,

İçten olan canda kızım gelir aklıma!

 

Yorulur durmadan arı misali,

Kendin helak eder yoktur emsali,

Analar babalar buldu visali,

Düne baktığımda kızım gelir aklıma!

 

Ailede çocuk Haktan hediye,

Gözümün nurları yoktan hediye,

Sevgisi bitmeyen Rab'tan hediye,

Düşündükçe kızım gelir aklıma! (04 TEMMUZ 2022)

 


Yazarın Diğer Yazıları