Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyafet ile, pek çok zengin, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal ve manav dükkanlarına gider, onlardan Zimem Defteri'ni (veresiye defteri) çıkarmalarını isterler, baştan, sondan ve ortadan rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp, miktarını ödedikten sonra:
"Bu borçları silin! Allah kabul etsin!" der, kendilerini tanıtmadan çeker giderlermiş.
Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, borçtan kimi kurtardığını bilmezmiş!
Gizli verilen nafile sadakanın, açıktan verilen nafile sadakadan yetmiş kat daha sevap olduğunu bilen zevat, yardımlarını mümkün olduğunca gizliden yapmaya gayret edermiş. Ecdadımız sağ ile verdiğini, sol elinden bile gizler, yaptıkları iyilikleri unutur giderlermiş...Osmanlı Zamanında Ramazan'ın Geldiğini Haber Verenler Ödüllendirilirmiş!
Osmanlı döneminde bunlar oluyorken, bugün; bakkalın, manavın pek esamisinin okunmadığı, market ve süper marketlerin arzı endam ettiği bir zaman diliminde “zimem defterleri” de yok! Ama fakir, yoksul, muhtaç… insan çok!
Evet, bugün marketlerde borçlu fakirler için;
“Bu borçları silin” diyecek şekilde “Zimem defterleri” yok ama “Ramazan Paketleri” var! Sadece marketlerde değil, Vakıf ve derneklerde de bu tür hayır işleri yürüyor!
Tabii o dönemdeki; samimiyet, hassasiyet azaldı! Şayet bugün “Zimem Defterleri” olmuş olsaydı kaç tane zengin, samimi Müslüman o bakkala gidip; “defterin şu sayfasından, bu sayfasına kadar olan sayfanın toplam borcunu söyle” deyip borcunu öder?
Osmanlı döneminde; “Sadaka Taşları” varmış! Zenginler, o taşlara yeteri kadar sadaka bırakır, fakirler de, ihtiyacı kadarını alırmış! Şimdi “sadaka taşları” da yok! Fakat modern çağda, zenginliğin zirve yaptığı bir zamanda fakirlerin sayısı gittikçe artıyor!
Sadaka taşları; samimiyet, ihlas ve sadakanın; “sadakat” şuurunun belirtisidir!
Eskiyi günümüze taşımak, eskiden yeni çıkarmak her zaman olasıdır. Şöyle de diyebiliriz; eski ile yeniyi harmanlamak!
Atalarımızdan sadece bunlar mı miras? Mesela ramazan davulcuları da ayrı bir renk katıyordu Kur’an ayına! Halkı sahura kaldırmak için maniler ve hoş bir seda ile ritmik bir şekilde davullarını çalarlardı. Bundan kimse rahatsız olmaz, aksine memnuniyetini belli ederlerdi!
O, hoş, insanı huzur ortamına sürükleyen bir mani:
Ramazan geldi dayandı
Camiler nura boyandı
İki gözüm geldi yine
Hasretiyle canım yandı
Sancağını açıp geldi
Mağfiretler saçıp geldi
On bir ayın on birini
Arayıp-seçip geldi
Ramazan bir yeşil direk
O da müminlere gerek
En sonunda bayram olur
Çoluk çocuk sevinecek
Methedeyim methedeyim
Meth-i senalar edeyim
Eğer izniniz olursa
Camilere bir gideyim
Gelişen teknoloji ile birlikte her geçen insan gücünün azaldığı görülürken teknolojik gelişmeler ise yeni meslek dallarını ve alanları beraberinde getiriyor. Son teknolojinin ürünlerinden olan Dronelar ise, yaptıkları ile görenleri kendisine hayran bırakıyor. Bir firma tarafından geliştirilen ‘Drone Ramazan Davulları’ ise şimdiden Ramazan davulcularının yerini alacak gibi görünüyor. Firma, havada tek batarya ile 15 dakika kalabilen ve üzerine yerleştirilen ses sistemiyle uçan bir Drone geliştirmiş. Piyasa fiyatı binlerce lira olan Drone’un patentini alan firma, havadan ses ve müzik yayını ile vatandaşları sahura kaldırmayı planlıyor. Drone, havadayken, yüklenen sesler yardımıyla vatandaşları Mehter Marşı ve çeşitli ilahilerle sahura kaldırabiliyor.
Eski ile yeniyi harmanlamak güzel de, dronlarla bu iş nasıl olacak? Doğrusu bilemiyorum! İnsan insana temas, insanlarla bizzat iletişim, yüz yüze mukabele… huzura götüren yollardandır. Mekanik işlemler, bunun yerini tutmaz! Modernizm, dini hassasiyetlerimizi pörsütmesin!