Eserlerimizi Koruyabiliyor muyuz?

Konya'nın cadde ve sokaklarını gezdiğim zaman her köşede bir tarih yattığını, her mekânın buram buram tarih koktuğunu hissederim. Bir süre önce hazırlamış olduğum ve kitaplaşmayıp dosyamın içinde kalmaya mahkûm edilmeye itilen; "KONYA'NIN; SEMT, MAHALLE İSİMLERİ ANLAMLARI VE TARİHÇELERİ” isimli çalışmamda tespit ettim ki Konya'nın birçok tarihi değeri mankurt zihniyetler tarafından yok edilmiş!

Bu hafta da, TYB Konya Şubesi, çok önemli ve her birimizin tüylerini diken diken eden tarihi eserlere yapılan tahribatı konu edinen konferansa ev sahipliği yaptı. Konya Mimarlar Odası Başkanı Konya Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı Dr. Öğretim Üyesi Armağan Güleç Korumaz, hepimizin dikkatle izlediği sunumda şu ifadeleri aktardı;

"Yabancıların, Konya Kent merkezi keşke korunsaydı, keşke bu kadar yüksek yapılar olmasaydı…” dediklerini söyledi. Yüksek binalar savaş sonrası düşük gelirli insanların konutlarıdır. Konya'ya gelen yabancı akademisyenlerin şehri çok beğendiklerini, çok güzel eserlerinin ve çok güzel değerlerinin olduğunu ifade ettiklerini fakat keşke kent merkezi korunsaydı, yüksek binalar yapılmasaydı, dediklerini, yüksek binaların savaş sonrası düşük gelirli insanların konut ihtiyacını gidermek için inşa edildiğini ve şu an terk edilmiş olduğunu; bizde ise bu binaların lüks konutlar olarak sunularak pazarlandığını, tarihî ve kültürel mirasın bizde ve Avrupa'da nasıl korunduğunu kronolojik olarak ve örnekler üzerinden anlattı. Bu miras bir değerler topluluğudur, öncelikle hafızamızda yer eden hem soyut hem somut değerler bütünüdür. Örf adetlerimiz, geleneklerimiz, sivil mimarî örneklerimiz, dinî ritüellerimiz, programlarımız, fıkralarımız, türkülerimiz dahi kültürel miras kapsamının içine giriyor. Kaldı ki mimarî yapı anlamında düşündüğümüzde buna sit alanlarını, arkeolojik alanları, sivil yapıları ve yapı gruplarını da dahil edebiliriz. Bu miras aslında evrensel bir mirastır. Sahip olduğumuz her şey aslında insanoğlunun bize bıraktığı bir mirastır. Onun hem evrensel değerinden, hem tarihî değerinden, hem belge değerinden hem kültürel değerinden bahsetmiş oluyoruz. Çünkü bu miras aynı zamanda farklı duygular yaşatmayı, geçmişten öğrenmeyi sağlıyor, bize rehber görevi oluşturuyor.

Bir mirasa sahip olduğumuzda millet olarak ortak bir değere sahip oluruz. Evrensel miras insanlığın ortak mirasıdır. Bu miras kültürel kimliğimizin oluşması ve bunun sürekliliğinin sağlanması için bir araçtır. Bize bulunduğumuz toplumla birlikte kimlik ve devamlılık duygusu verir. Bulunduğumuz topraklarda hem kültürel çeşitliliğe bir katkı sağlar, sahip olduğunuz kültürün yanında daha önce topraklaımızda yaşamış kültürlerin ve medeniyetlerin günümüze kadar gelmiş olması hem kültürel bir zenginlik sağlar, hem de mimarî olarak bir yaratıcılığa katkı sağlar. Bugün yapmış olduğumuz eserler tıpkı ileriye bir miras olacağı gibi geçmişten aldıklarınızla birlikte daha geniş bir envanter, daha zengin bir medeniyet topluluğu haline geliriz.

1830'lardan itibaren Van bölgesinde bir Alman arkeolog, 1834'te bir Fransız arkeolog Bogazköy'ü keşfediyor, 1835'te İngiliz bir arkeolog Alacahöyük'ü keşfediyor, 1870'te bir Alman, 1864'te bir İngiliz Efes harabelerini keşfediyor. Demiryolu çalışması esnasında bulunan birçok kalıntı ve ünlü Zeus sunağı, daha sonraki tarihlerde M.S. 2.yüzyıla ait Aydın Söke bölgesinden Milet Agora Kapısı İngiltere'ye kaçırılıyor. Ve bu olaylar zamanla Osmanlılarda koruma düşüncesinin uyanmasına vesile oluyor. 1901 yılında Alman konsolos tarafından Konya Beyhekim Mescidi'nin mihrabı tadilat bahanesiyle kaçırılıyor ve bir daha geri gelmiyor. 1992'de geri getirilmesi için Dışişleri Bakanlığı sürece dâhil oluyor, fakat süreç hâlâ devam ediyor.

Konya Aydınlar ocağı başkanı Dr. Mustafa Güçlü de konferansa katkıda bulunarak 95 tarihî mirasın 1917'de Konya Garnizon komutanı Fahrettin Altay Paşa tarafından yıktırıldığını söyledi.

Dr. Armağan Güleç Korumaz, maalesef mimarî eserlerimizi korumada geç kaldığımızı, hâlâ bu konuda yeterince toplum olarak bilinçlenemediğimizi ve gereken tedbirlerimizi almadığımızı belirterek konuşmasını tamamladı.

 

ÖZLEDİM;

 

Bir ev ki, çiçeklerle bezenmiş!

Etrafına; ıhlamurlar, begonyalar dizilmiş.

Dağdağa gitmiş, kirli hava süzülmüş;

Toprak yeşil, dağlar yeşil, su yeşil...

Toprağa, yeşile hasret kalan bir nesil!

Orman, her varlığa hayat verir, can verir,

Tek ağaç bile olsa insana heyecan verir!

Evler sanallaştı, duygular paha etmiyor,

Bahçeler harap oldu, çiçekler bitmiyor,

Gülleri küstürdük, bülbüller ötmüyor!

Betonlar arasına yapay güller kondurduk,

Ruhları mumyaladık, fikirleri dondurduk!


Yazarın Diğer Yazıları