Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
“Yarısına kadar boş bardak” deme yerine, “Yarısına kadar dolu bardak” desek ne olur? Olayları kapkara görmek yerine, beyaz, pembe renklerle görmeye çalışsak kayıp mı ederiz? Neden olaylara tek gözle, dar kalıpla ve at gözlüğü ile bakıyoruz? Hiç mi bu dünyada güzellikler yok? Hiç mi kendimizi oto kontrole tabi tutmayacağız?
Dertlerin, sıkıntıların, problemlerin, kavgaların hatta savaşların bitmesinin tek yolu var: Empati kurmak. Empati, kendimizi karşımızdaki insanın yerine koymak. Karşımızdakilerin durumunu kendi içimizde hissetmek. Bunu Mevlana çok güzel dile getirmiş: “Cemiyeti içimizde hissetmek” sözüyle, Peygamberimiz de: “Ümmetî Ümmetî..(Ümmetim, Ümmetim).” derken empati kuruyorlardı.. Toplum için çalışmak, topluma bir şeyler vermek... bir empati örneği sergilemektir. Bir noktadan empati; toplumla hemhal olmak, onların dertlerini kendimize dert edinmektir. Bu açıdan bakılınca dertsiz insan yoktur. İnsan= dertli. Dertli= insan şeklinde bir formül geliştirebiliriz. Çok şükür dertliyim, bugün derdim var, insanların derdi benim derdim... diyebildiğimiz zaman mutluluğu yakalarız.
Hiçbir şeyle ilgilenmeyen; “Adam sende, gelen ağam, giden paşam, bana ne, beni ilgilendirmez....” gibi ifadelerin ne insanın, ne de toplumda yaşayan kendini bilenlerin ifadesi olamaz. Toplumda yaşıyor muyuz? Başka çaremiz de yok zaten. O halde; kendimizle ilgilendiğimiz kadar toplumla, toplumun işleriyle, dertleriyle de ilgilenmek durumundayız. Durum bu merkezde olunca; her birimizin mutlaka bir yerlerden işe başlaması, bir şeyler yapması kaçınılmazdır. Peygamberimiz; günü üçe ayırırmış; bir bölümünü, kendi işine, bir bölümünü ailesinin işine, bir bölümünü de toplumun işine...O yüce insan; derneklerde görev yapmış, sosyal faaliyette bulunmuş, hepsinden güzeli, devlet yönetiminde söz sahibi olmuştur.
“Aman suya sabuna dokunma, aman bir şeye karışma, kimseyle dalaşma, kimseye durumunu belli etme, kendi başını bağlayamaz, gelin başı bağlar....” böyle sözleri sıkça duyarız. Peki o zaman; düşüncelerimizi, fikirlerimizi kiminle paylaşacağız? Kime ne anlatacağız? Böyle bir anlayışın hakim olduğu yerde; insanlar; silik, korkak, kabuğuna çekilmiş, vurdumduymaz... bu durumda insanların ihtiyaçları giderilmez. Bu tür bir anlayışa dinimiz izin vermiyor.
Önce kendi hatalarımızı, kendi eksikliklerimizi, kendi kusurlarımızı giderdikten sonra; toplumla ilgilenmek, toplumun dert ve sıkıntılarına eğilmek de gerekmektedir. Hep kendi kusurları ile ilgilenip, başkalarının dertlerini dert edinenler, başkalarına hizmeti şiar edinenler, veren el olanlar, kalbinin bir parçası toplumda kalanlar.... mutlu olurlar.
Siyaset, ticaret, eğitim, kültür, sosyal aktiviteler.....hepsi temiz toplum içindir. Temiz toplumun oluşmasının yolu; empatiden geçer. “Ben yiyeyim sen yeme, ben iyiyim sen fena” anlayışıdır ki, bizi yıllarca sıkıntıya sokmuş, başımızı ağrıtmıştır. Empati kurduğumuz zaman görülecektir ki; savaşlar, kavgalar, terör, aile geçimsizlikleri, dedikodular... yani bilcümle problem çözülecek, huzur içinde; herkesin birbirini sevip saydığı, birbirinin hakkını gözeten, düşüncelerin rahatça ifade edildiği, fikirlerin harman olduğu...... bir topluma kavuşacağız.
“kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma”, “Önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı başkasına batır”...bunlar, empatinin açık iki örneğini oluşturur. Eğer biz; çirkinlikten, kötülükten, küfürden, alaydan, hakaretten, insanlık dışı söz ve tavırlardan haz alıyorsak, başkalarına da aynısını yapalım. Bu, mümkün mü? Değil. Zira insan, iyiliklerle, güzelliklerle... donatılmıştır. Bunun için; “Yaratıkların en şereflisidir”. Empati kurmayanlar, empati bekleyemezler. Sevmeyen sevilmez, saymayan sayılmaz. .....
Mi'rac gibi güzel bir geceyi geride bıraktık! Camiler doldu taştı! Herkes gözyaşları içinde yüce yaratana niyazda bulundu! Hepimizin ortak duası şuydu; “Allah'ım, bizleri ağyara teslim etme! Şeytanın, şeytanca zihniyetlerin tasallutunda bırakma! Bu cennet vatanın; birliğini dirliğini, kardeşlik duygularını, kalkınmasını, ilerlemesini istemeyenlere fırsat verme! Huzurumuzu bozmaya kalkanların gayretlerini boşa çıkar! Devletimize, hükümetimize güç kuvvet ver! Askerimizi, polisimizi, emniyet güçlerimizi vatanın korunmasında başarılı kıl! Dünya ve Ahiret'te iyilikler ver, bizleri ateşin azabından koru! Ahiret'e intikal eden; anamıza babamıza, vatana hizmetleri geçen kahramanlarımıza rahmet eyle! Cansiperane çalışan, ülkeye hizmeti ibadet kabul eden, halkımızın değer yargılarına önem veren, dini-milli, kültürel ve tarihi konularda seferber olanların çabalarını başarılı kıl! Allah'ım; günahlarımızı bağışla! Tövbelerimizi kabul et!...” herkesin Miracı mübarek olsun. Allah her günümüzü Mi'rac eylesin. Aile, toplum, ülke mutluluğundan uzaklaştırmasın! Kenetlenmeden ayırmasın! Bizi bize düşürmeye çalışanların heveslerini kursaklarında koysun!
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET