Dünyanın En Mutlu İnsanı Nasıl Olur?

İnternette bir haber gözüme çarptı. İlginç, önemli ve siz değerli okurlarımla paylaşmayı gerektiren bir haber! Şöyle diyor haberde;

“Güney Asya'da bulunan Bhutan ‘dünyanın en mutlu ülkesi' olarak biliniyor. 700 binden az bir nufusa sahip olan ülkede gayrisafi yurt içi hasıla 1.500 doların altında olsa da ülkedekiler bunun mutlulukla doğru orantılı olmadığı görüşünde. 1972'de kapısını turistlere açmış ve yıllardır moderniteye meydan okuyor!” 

İlk bakışta; “oh ne güzel, hiçbir problem, hiçbir tantana yok!” denebilir. Resimleri ve görselleri incelediğiniz zaman burada Budizm inancı olduğu görülüyor! Aynı zamanda bu haber, algı operasyonu yapıyor! Okuyanlar; “bak gördünüz mü mutluluk İslam’da değilmiş! İnsanı Budizm mutlu ediyormuş! İslam’ın özelliği yok!”diye düşünsünler ve yönlerini Budizm’e çevirsinler için. 

Evet böyle bir ülke vardır, haberde anlatılanlarda doğru yön var, doğru olmayan yön var. Doğrusu, böyle bir ülkenin var oluşu. Yanlışı; insanları, ülkeleri sadece Allah inancı mutlu eder. İslâm’a, Kur’an’a yönelişle mutluluk yakalanır. Bunun dışındaki mutluluk, mutluluk değildir! 

İlahi buyrukları tanımayanlara, peygamberlerini alaya alıp yalanlayanlara, kâfirlere, fâsıklara, zulüm ve haksızlık yapanlara, hak dine girdikten sonra dönenlere, işledikleri günahlar sebebiyle bir ceza ve azap olmak üzere çeşitli felaketler gönderilerek dünyada helak edildikleri Kur’anda belirtilir. Peygamberlerin; inkârcı kavimleri çeşitli şekillerdeki felaketlerle azaba uğratılmış, kimi, yerin dibine geçirilerek, kimine, gökten taş yağdırılarak, kimi, suda boğularak, kimine, yağmur felaketi verilerek maddi cezaya çarptırılmış; kimine de zillet damgası vurularak kıyamete kadar manevi azaba maruz bırakılmıştır. 

Kâfirlerin sahip olduğu gelip geçici dünya nimetleri, aslında kendileri için bir azaptır. Bu şekilde maddi imkânların insan bedenine haz vermesine karşılık ruhu için ıstırap kaynağıdır. Manevi mutluluk; madde ile değil, Allah’a bağlanmakla gerçekleşir. Allah yolunda harcanmayan servet, sahibini azaba sürükler. 

İman edip ilahi buyruklara uyanların dışında kalan insanlarla cinler, inkârlarının derecesi ve günahlarının büyüklüğüne bağlı olarak asıl azabı ahrette göreceklerdir. Bu azap, tekrar dirilişle başlayacak ve cehenneme girişle son şeklini alıp devam edecektir. 

Peygamber gönderilmeyen topluluklara azap edilmeyecektir. Ancak Allah’ın huzuruna çıkacaklarına inanmayıp ayetleri inkâr edenler şiddetli azaba uğratılacaktır. Yetim malını haksız yere yiyen, mümini kasten öldüren, iffetli kadınlara iftira eden ve Allah’ın sınırlarını aşıp, peygamberlerin bildirdiklerine aykırı davranan müminler de, azaptan kurtulamayacaktır. 

Cehennem, azap yeridir. Günahkârlara, kâfirlere ve Allah’ın emirlerine karşı gelenler her türlü, sıkıntı, zorluklar, şiddetli cezalarla bir çeşit yokuş çıkar gibi ıstırap çekeceklerdir. Fizyolojik ve psikolojik olmak üzere uygulanacak azap; yakıcı ateş, dondurucu soğuk, demir topuzlar, zincirler, ateşten yatak, örtü ve elbiseler, kaynar sular, zakkumdan dikenli ağaçlardan yiyecekler, katranlar, dar hücreler gibi vasıtalarla gerçekleşecektir. 

Bir başka ve ruhlara en şiddetli şekilde ıstırap veren azap; Allah’ı görmekten ve O’nunla konuşmaktan mahrum bırakılarak ilahi lanete uğratılmaktır. 

Acıklı, büyük, şiddetli, aşağılayıcı, sürekli, uzun süreli azap; kâfirler için uzun devirler sürecektir. Bu azap, kainatın ömrü kadar süreli olacak, ancak ilahi iradeye bağlı olarak bu süre uzatılıp kısaltılabilecektir. 

 “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, bilsin ki o din, ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran/ 85)

“Hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (Âl-i İmran/ 95)

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp, oyuncak edinenleri ve öteki kafirleri dost edinmeyin. Eğer müminlerseniz, Allah’a karşı gelmekten sakının.” (Mâide/ 57)


Yazarın Diğer Yazıları