Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
İSLÂM KARŞITLIĞINI FONLAYAN İSLÂM ÜLKELERİ VAR!
İslâm karşıtlığının Avrupa'daki tezahürlerinden bir tanesi de camilerimize yönelik saldırılar. Geçen yıl binin üzerinde vandalizm hadisesi yaşadık. Camları kırıyorlar, üzerine gamalı hac işareti yapıyorlar, çok affedersiniz ismini burada zikretmek istemediğimiz hayvanın başını kesip mihraba koyuyorlar, imamlarımızın arabalarına zarar veriyorlar. Avrupa'da, Amerika'daki Müslümanlar, özellikle hanım kardeşlerimiz artık kendi kimlikleriyle toplum içerisinde rahat bir şekilde yaşayamaz hale geliyorlar. Onların görünür olmasını istemiyorlar. Dolayısıyla sadece imamlarımıza yönelik değil. İmam yetiştiren okullarımızı da kapatmak istiyorlar. İslâm karşıtlığı sistematik hâle geldi. Cair Amerika Başkanının söylediği acı bir şey var; "Hocam onlar görevlerini yapıyor, bunda bir şey yok. Bizi asıl üzen; bu 100 milyon doların bir kısmının bazı İslâm ülkeleri tarafından fonlanmasıdır, diyor” Dünya geneli için söylüyorum; İslâm karşıtlığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tek başına çözebileceği bir problem değil.
İslâm karşıtlığının doğduğu yer Avrupa'dır ve bununla mücadele de yine Avrupa'dan başlamalıdır. İslam karşıtlığı ile mücadele sadedinde çok iyi yetişmiş kalifiye ve adanmış insan gücüne ve önemli bütçeli fonlara ihtiyaç var. Çünkü karşınızda çok büyük bir kitle var. Bunlar algıyı inşa ediyor ve buna karşı topyekûn bir mücadele geliştirilmesi gerekiyor.
STK'lara düşen görevler de var ve bunların bir senkronizasyon içerisinde planlı ve programlı bir şekilde yapılması gerekiyor. Yazarlarımıza, şairlerimize, entelektüellerimize, akademisyenlerimize, aktivistlerimize, iş dünyasına, diplomatlara, kamu kurum ve kuruluş temsilcilerine; herkese görevler düşüyor. Bu bir vebaldir.
Asıl büyük tehlike İslâm karşıtlığının normalleştirilmesidir. Avrupa'da artık her söylemde kullanılmakta, parti programlarına bile konulmaktadır. Bizim sesimizi, sözümüzü yükseltmemiz lazım. Bana sorarsanız gerçekten Kâht-ı rical var. Bir Avrupalı'ya hitap edebilecek, entelektüel topluma hitap edebilecek bir din dili inşası, bir dinî söylem geliştirebilecek ve yabancı dil ehliyetine haiz çok elemanımız yok maalesef.
KONFORİZM BÜYÜK BİR HASTALIK
Çocuğumuz dil öğrensin, dış ticaret yapsın, daha çok para kazansın, daha konforlu bir hayat yaşasın diyen sorumluluk sahiplerine ve ebeveynlere sesleniyorum. Bizim en büyük problemlerimizden biri de konforizm hastalığıdır. Rahata çok alıştık; Konyalılar da çok alıştılar. Daha geniş, daha lüks evler, daha rahat ve konforlu bir yaşam ve bohem hastalığını getiriyor.
İslâm karşıtlığı İslâm ülkelerinde de var. Hanımlar başörtüsü taktığı için fiilî ve fizikî saldırıya uğrayabiliyorlar. Müslümanların toplumsal ve kamusal alanda görünebilir olmasından rahatsızlığını pervasızca dile getiren insanlar var. Ellerine imkân ve fırsat verilirse daha fazlasını yapabileceklerini ifade ediyorlar.
HİNDUTVA
Hindutva, Hint alt kıta yarımadasında ortaya çıkan bir ideolojik akım ve Hindistan'ı bir tanrı devleti hâline getirmek isteyen bir ideolojidir. Şu anda Hindistan'da iktidardaki partinin resmî ideolojisi Hindutva'dır. Kısaca Hindu nasyonalizmidir. Hinduların, aynı Nazilerde olduğu gibi üstün bir ırka, aryan ırkına sahip olduğuna inanan, buna inanmayan herkesi ötekileştiren ve onlara yaşam hakkı tanımayan bir ideolojidir. Ve dünyadaki en büyük Müslüman azınlık biliyorsunuz Hindistan'dadır. 400 milyon kardeşimiz var orada. Hidutvalar, kendilerinin dünyanın en büyük demokrasisi olduğunu ifade ediyor. Fakat bir ülkede dünyanın en büyük Müslüman azınlığı var ki, bunlar Hanefî, Mâtürîdî ve Nakşî'dir. Şu anda çok büyük bir tehdit ve tehlike altındadırlar. Bundan sonraki gençliğin gündeminde Hindistan Müslümanlarının dramı olacaktır. Hindutva temsilcilerinin yaptıkları, İsrail'in Filistin'de Filistinlilere yaptığından farklı değildir. Aşağı yukarı aynı şeyleri yapıyor, zulmediyorlar. Hindutvaların Nazilerle ve siyonistlerle benzerliği ve ittifakı İslâm âleminin ikinci en büyük problemidir. Çok enteresandır Hidutvaların da arması, Naziler gibi gamalı haçtır.
MİSYONERLİK
Film sahnelerinde Afrika'da yerel kabilelerde bir beyaz doktorun, hemşirenin, bir beyaz rahibin görev yaptığını görürüz. Peki, oraya niçin gidiyorlar? Onlar oraya Dünya Kiliseler Birliğinin fonlaması sebebiyle gidiyorlar. Yani misyonerlikten bahsediyorum. Bu 19. yüzyılda olmuş bitmiş, şimdi böyle nostaljik filmlerde konu edilen bir hadise asla değildir.
Son yüzyılın nüfus istatistik oranlarını inceleyince, yüz yıl önce Afrika'nın bir ülkesinde Müslümanların oranı yüzde 90-95 iken yüz yıl sonra bu oranın %40-45'lere düştüğünü görürüz. Yani sistematik misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma faaliyetleri hâlâ devam ediyor ve misyonerlik İslâm âleminin çok ciddi problemlerinden biridir. Müslümanlara en büyük meydan okuyanlar misyonerlerdir. Katolik kilisesinin, yani Papalığın sadece Afrika'daki misyonerlik faaliyet bütçesinin 250 milyar dolar civarında olduğunu düşünüyoruz. Sadece Katolik kilisesinden bahsediyorum. Orada bir sistem kurdular, hastaneler, kreşler, okullar, üniversiteler açıyorlar. Bir döngü inşa ediyorlar.
Çocuk kreşe gidiyor, zekâ durumuna, ailesinin durumuna bakılıyor. Büyüyünce ilkokul ve ortaokulda Hristiyan olması şartıyla o okullara alınıyor. Liseyi bitirdikten sonra eğer çocuk zeki, istikbal vadediyorsa sömürgesi olduğu ülkeye gönderiliyor. Döndükten sonra da o ülkedeki yönetim kademelerinde üst düzey görevler veriliyor. Orada fikrî faaliyetleri daha da yakınlaştırıyor, yeraltı yer üstü zenginlikleri o ülkedeki Batılı şirketlere devrediliyor, sonra da adı Ayşe, Fatma olan Katolik, "Fransa, İngiltere benim birinci vatanım diyen!..” Hıristiyan papazlar türüyor.
İslâm, bildiğiniz gibi Mekke'de doğmuş, sonra Medine'ye intikal etmiştir, ama İslâm Medine'ye geçmeden önce Afrika'ya ulaşmıştır. Afrika, İslâm'ın ilk anavatanıdır. Bizim kaynaklarımızda Afrika'dan Müslüman kıta diye bahsedilir. Mali'deki yazma eserler bin küsur yıldan daha eskidir. Afrika hâlâ Müslümandır, ama çok ciddi bir Hıristiyanlaştırma ve misyonerlik faaliyeti sürdürülmektedir.
19. yüzyılda Avrupa'da dernekler kurulmuş… Victoria şelalesinin düştüğü yeri ve denize döküldüğü yeri tespit etme komisyonu adıyla ellerinde haritalarla coğrafi keşifler peşinde olan din adamları, seyyahlar olarak Afrika kıtasına yayılmışlar. Ateşli silahların icadı ile orada büyük katliamlar yapmışlar ve sömürge hâline getirmişlerdir. Yeraltı, yer üst zenginliklerini çalmış, kendi ülkelerine götürmüşlerdir.
Sadece Afrika'da değil, Latin Amerika'da da aynı durum söz konusudur. Orası da Türkiye'deki, Konya'daki Müslümanları bekliyor.
AFİKALI DİN ADAMLARINI KONYA'DA EĞİTECEĞİZ
İslâm İşbirliği Teşkilatı, Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA ve Konya Büyükşehir Belediyesi ortaklığında güz döneminde önemli bir proje yapacağız. Afrika'daki din adamlarının maaşı yok, devlet yok, diyanet yok. Çocukları öğleye kadar dilendirip öğlen toplanan parayla yemek yapıyor sonra akşama kadar Kur'ân kursu faaliyeti yapıyorlar. Afrikalı imamların meslekî saygınlıkları yok. Buraya getirerek hem dinî eğitim verelim, hem de meslek edindirme kurslarında meslek sahibi yapalım. Marangoz, elektrikçi, tamirci, vs. olsunlar.
ÇİN'İN SÖMÜRGELEŞTİRME FAALİYETİ
Dördüncü problem olarak şu anda Çin'in borçlandırarak sömürgeleştirme faaliyetini zikretmeden geçemeyiz. Özellikle Afrika kıtasında büyük çevre ve altyapı projeleri için finansman sağlıyorlar. Kendi işçilerini getiriyor, oraya yerleşiyorlar. Stratejik liman, havaalanı gibi yerlerin yönetimini ele geçiriyorlar.
GÜNEY AFRİKA VE JAPON ANİMELERİNE DİKKAT EDİN
İslâm âlemi olarak bir kültürel savaşla karşı karşıyayız. k-pop ve Japon animeleri Türkiye'de çok yaygınlaşmaya başladı Kore dizilerini takip eden ve Kore şarkıcılarına özenen, öykünenler var. Bu problem konusunda da müteyakkız olmamız gerekiyor. Cinsiyetsizlik teması üzerine bir kültür emperyalizminden bahsedebiliriz.
Türkiye'ye en fazla misyoner Güney Kore'den geliyor. Bunun iki sebebi var. Birincisi Türkiye ile Güney Kore arasında, onları korumak için 457 şehit vermemizin getirdiği bir yakınlık var. Bunu istismar edip Güney Koreli misyonerleri buraya gönderiyorlar. Güney Korece aynı Türkçe gibi sondan eklemeli bir dil; mesela göz kökünü aldığımız zaman eklerle yeni birçok kelime üretiyorsunuz. Diller arasındaki benzerlikten dolayı iki üç ay içerisinde bir Koreli, rahatça Türkçe konuşabiliyor.
Ankara'da bir İmam Hatip Lisesinde pazartesi sabahları çocuklar uykulu geliyormuş. Öğretmen araştırıyor, ortaya çıkan sonuç şu; pazarı pazartesiye bağlayan gece Seul'de bir dizi var, sabaha kadar çocuklar onu izliyor ve uykusuz kalıyorlar. Bu görmezden gelebileceğimiz bir problem değildir.
NOMOFOBİ BÜYÜYOR
Gençlerimizin problemlerinden bir tanesi, yeni bir kavram olabilir; Nomofobi problemidir. Açılımı No Mobile Phobia yani cep telefonsuzluk sendromu. Nomofobi Avrupa'da intihar sebebi hâline geldi. Ailesi tarafından cezalandırılıp telefonsuz bırakılan çocuk intihar edebiliyor, çünkü mavi ekran bağımlısı haline gelmiş. Dünya sağlık örgütüne göre şu anda 300 milyon oyun bağımlısı var dünyada. Dijital eroin dediğimiz sendroma karşı bizim de medikal yardım almamız lazım. Sadece çocuklar değil anne babalar da bağımlı hale gelebiliyor. Herkes kendi ilgi alanına göre akşam yemeğinden sonra sosyal medya ortamlarında, oyunlarda, şurada burada ömür tüketiyor. Ömür hırsızı bunlar. Dijital bağımlılık, dijital eroine bağımlı olan insanın medeniyet inşa etmesi mümkün olmaz. Bunun büyük bir beka sorunu ve Millî güvenlik sorunu olduğunun fark etmemiz gerekiyor.
DİNİ BÜTÜN GİBİ GÖRÜNENŞLERE DİKAT EDİN
Ahlâksız dindarlık sendromu, önemli bir diğer problem hâlini aldı. Dinî bilginin olması ahlâkı beraberinde mutlaka getirir mi, sorusu eskiden beri hep sorula gelmiştir. Bugün makas açığının aralandığını görüyoruz. Yani dini bütün gibi görünen insanların ciddî mânada ahlâki problemleri olduğunu görüyoruz. Sözümüzün tesir gücünün olmaması bundan kaynaklanıyor. Ben Medenî İlimlerde bir gün rahmetli Tahir Hoca Efendi'ye "Etkili hitabetin sırrı nedir?..” diye sormuştum. O da "Ağlayan göz, bitmeyen söz!..” demişti. Dolayısıyla Müslümanların bugünkü temel problemlerinden birinin de ahlâkî problem olduğunu görüyoruz. Ahlâkî açıdan zafiyeti olan insanların sözünde bir tesir olmaz. Bakın bu iddia meselesi çok önemli. Avrupa bize niye saldırıyor, diyoruz ya; "Siz iddia sahibisiniz!.” diyorlar, biz iddiamızdan vazgeçtiğimiz gün bizi Avrupa Birliği'ne alırlar, bundan hiç şüpheniz olmasın.
MEZHEB TASSUBU BÜYÜK PROBLEM
Mezhep taassubluğu çok büyük problem. Irak'tan yeni döndüm. Felaket vaziyetteler. Sünnî-Şiî ayrılığı yani Sünnî Araplar Şiî Araplar, Kürt Şiîler Kürt Sünnîler, Sunnî Türkmenler Şiî Türkmenler olarak altı kategoriye ayrılmışlar. Mezhep taassubu, tefrika, ayrılık, iç savaşlar, iktidar mücadeleleri, zorunlu kitlesel göçler, yabancı düşmanlığı, dinî istismar hareketleri (FETÖ gibi) dinler arası diyalog faaliyetleri, bir Protestan İslâm anlayışı; bunun yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar var. Bizim bunlara karşı da müteyakkız olmamız gerekiyor. Şiddeti bir hak arama yöntemi olarak gören tekfirci anlayışın da yaygınlaştığını görüyoruz. Bunlara karşı yeni nesil mücadele yöntemlerini geliştirmemiz lâzım. (13 AĞUSTOS 2022)
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET