DİN EHLİNİ, KİN EHLİNDEN AYIRT ETMEK LAZIM

Geçenlerde sosyal medyadan birisi;

"Hocam Konyevi'yi tanır mısın?” diye sordu.

Ben, onun dediğini; Sadreddin Konevi olarak algıladım ve;

"Evet, benim onunla ilgili; "SADREDDİN KONEVİ'NİN EVRENSEL MESAJLARI” isimli kitabım olduğunu” belirttim.

Bunun üzerine evet veya hayır diye bir karşılık gelmedi. Ardından;

"Hocam ben o mürşitten tövbe aldım” dedi.

"Kıymetli kardeşim, hiçbir kul tövbe veremez, peygamber dahi olsa. Bu, şirktir. Sen Fatiha suresindeki; "Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz” ayetini okumuyor musun?” cevabını verdim.

"Hocam ben bunu demek istemedim” deyince, o zaman ne demek istediğini açık ve net söyle karşılığını verdim ama sonra mesaj kapandı.

Meğer onun dediği Sadreddin Konevi değilmiş. Tekrar ediyorum hiçbir insan tevbe verme, tevbeleri kabul veya reddetme hakkına sahip değil. Bu, sadece Allah'a ait bir durum. İnsanların tevbeleri kabul etmesini düşünmek, tevbe almak için insanların kapısına gitmek açık ve net olarak şirktir, Allah'a ortak koşmaktır.

  1. zamanlarda yalancı mehdiler türedi. Kendilerine göre hadis de uydurmuşlar! İnsanlar arasına fitne tohumu ekmenin gayreti içinde olanlar var. Neredeyse "peygamber” demedikleri kaldı.

Sözden ziyade, öz önemlidir. Yani yapıp, etmek, eylem, fiil, amel, davranış... Bunun için; "Allah sizin suretlerinize değil, siretlerinize (Hal ve davranışlarınıza) bakar” denmiştir.

Büyükler öyle der: "Bir kişiyi gökte uçarken görseniz, eğer tutum ve davranışı Kur'an ve Sünnete uygun değilse inanmayınız”

Ziya paşa; "İnsana sadakat yakışır görse de ikrah,

Yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah” der.

Özü doğru olanın, sözü doğru olur. Sözü doğru olanın da davranışları, işleri, hayatı doğru olur.

Sarıkla, cübbeyle, sakalla, bıyıkla, giyim ve kuşamla doğruluk olmaz. Hele hele; Şeyhlik pozisyonuna girmekle, kendini şeyh postunda görmekle, eline doksan dokuzluk tespihleri alarak... Durmadan zikir yapıyorum havasına bürünmekle insanlara etki edilemez. Asıl etki; davranışlarladır.

Mevlana, bu konuda mustarip ki, şöyle bir tespit yapıyor;

 

"Bilenler hikmetle dediler ki; "İhsan ve kerem sahiplerine konuk olmak gerek. Hâlbuki sen, öyle birisinin müridisin ki; hasisliği yüzünden kendisi galip değil, seni nasıl galip edecek? Sana nur vermesi şöyle dursun, bilakis kapkara bir hale koyar.

"Kendisinin nuru yok, onunla görüşüp konuşanlar nerden nurlanacak? Bu çeşit şeyh, gözü akan ve görmeyen kişiye benzer. Gözüne ilaç çeker ama zararlı ilaçtan başka bir şey çekemez ki.”

"Görünüşümüz; davacı adamların içi gibi gönlü kapkara, fakat dili şaşalı! Allah'tan onda ne bir koku var, ne bir eser. Fakat davası Şit'ten de ileri, Âdem'den de!”

Hatta ona, Şeytan bile kendisini göstermez. Böyle olduğu halde o; "Biz Abdallardanız, hatta daha ilerdeyiz” der durur. Kendisini adam sansınlar diye, dervişlerin bir hayli sözünü çalmış çırpmıştır. Söz söylerken lafı Bayezid'den (Bayezid-i Bestami) ziyade inceler, onu bile kusurlu bulur. Hâlbuki onun içyüzünden Yezid arlanır.”

"Gökyüzünün ekmeğinden, sofrasından nasipsizdir. Hak, önüne bir kemik bile atmamıştır. O ise; "Sofrayı yaydım, Hakk'ın vekiliyim, halife oğluyum” diye bağırıp durmaktadır.

"Ey aşağılık saf kişiler! Gelin, gelin de ihsan ve keremimin sofrasından, kimse mani olmaksızın yiyin” demektedir. Onlar da, onun başına toplanırlar. Nimet ve ihsanı istedikçe yalancı şeyh; "Yarın” der. Fakat bir türlü o yarın gelip çatmaz.”

"Şeyhi can sanır, ceset çıkar ama talip, kendi iyi niyeti yüzünden öyle bir makama erişir ki... Hali, tıpkı gece ortasında kıble arayana benzer. Kıble bulunmazsa bile namazı caizdir.

Davacı ve yalancı şeyhin can kıtlığı gizlidir. Fakat bizdeki ekmek kıtlığı meydanda. Niçin bunu, davacı şeyh gibi gizleyelim? Neden fayda olmadığı halde utanıp arlanarak can çekişelim?”

"İnsanların çoğu, insan yiyicidir. Onların selam vermelerine pek emin olma! Hepsinin de gönlü, Şeytan evidir. İnsan şeytanının lafına pek kulak asma!

Şeytanın ağzından çıkan "La havle”ye kanan kişi, savaşta eşek gibi tepesi üstüne düşer.”

"Dünyada, şeytanın şeytanlığına uyan, dost yüzlü düşmanın hürmetine, hilesine kanarsa; eşek gibi arıklıktan ve sersemlikten İslâm yolunda, Sırat köprüsünün üstünde tepe takla gelir.

Kötü dostun işvelerine kulak verme. Yeryüzünde tuzak gör, emniyetle yürüme. Yüz binlerce "La havle” okuyan şeytan'a bak. Ey Âdem, İblis'i gör, bak, nasıl yılandan gizlenmiş! Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana; "Ey can, ey sevgili” diye hitap eder. Bu suretle postunu yüzmek ister. Düşmanların afyonunu tartan kişinin vay haline!”

"Ağlatıp inleterek, kanını dökmek için kasap gibi ayağına baş kor, sana hitaplarda bulunur. Aslanlar gibi avını kendin avla. Yabancının yaltaklanmasını da terk et. Akrabanın yaltaklanmasını da...

Aşağılık kişilerin hürmetini, hatır saymasını, o hizmetçinin hürmeti ve hatır sayması gibi bil. Kimsesizlik, adam olmayan kişilerin işvesinden iyidir. İnsanların arazisine ev kurma, kendi işini gör, yabancı kişinin işini değil”

"Dilinde Allah adı, canındaysa imansız düşüncesi yüzünden pis kokular! Onun zikretmesi, külhanda biten yeşilliğe, abdest bozulan yerde yetişen gül ve süsene benzer. O yeşillik, orada ariyette. O gülün yeri, oturulan, işret edilen yerdir. Temiz şeyler, temizlere aittir. Pisler de, pis şeylere... Kendine gel!

"Din ehlini, kin ehlinden ayırt et. Hak'la oturanı ara, onunla otur.” MEVLANA'NIN TEFEKKÜR DÜNYASI/ KAZIM ÖZTÜRK

Yazarın Diğer Yazıları