PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
Konya’da etliekmek savaşları-2
SURİYE’YE “OSMANLI YÖNETİM MODELİ” LAZIMDIR.
HRİSTİYAN BİR KOMŞUN NAMAZ KILSA NE DERSİN?
Laiklerin gücü nereden geliyor?
Bitcoin altına rakip olabilir mi?
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
Yeni Bir Yıla
BİZ YAPTIK BİZ
“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Hem annesi hem de babası tarafından Kureyş'in asîl ve zengin bir âilesine mensub idi. Zengin oldukları için gâyet rahat bir hayat sürüyordu. Orta boylu, güzel yüzlü, nâzik ve yumuşak huylu, son derece zekî idi. Güzel konuşurdu.
Akl-ı selîm sâhibi olduğundan, putların bir fayda veya zarar veremiyeceğini bilir onlara tapılmasından nefret ederdi. Annesi tarafından en iyi şartlar altında refah ve bolluk içinde yetiştirilmişti.
Dininden dönmedi
Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hissediyordu. Bu maksatla sevgili Peygamberimizin bir merkez olarak seçtiği, İslâmı anlattığı ve o zaman Mekke'de müslümanların toplandığı Erkam bin Ebi'l-Erkam'ın evine gitti. Resulullahı görür görmez Müslüman oldu.
İslâmiyeti kabul ettiği an hayatı da birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini fakirlik aldı. Ailesinin, sevgili oğullarına yapmadığı eziyet kalmadı. Onu dininden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan'ın yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar.
Fakat o, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebat göstererek asla İslamiyetten dönmedi. Her seferinde bütün gücüyle haykırıyordu:
- "Allahtan başka tapılacak, ibâdet edilecek ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O'nun peygamberidir”.
İslamiyet'i kabul ettikten sonra Mekke'de sıkıntı ve işkencelere maruz kaldı. Resûlullahın izniyle iki defa Habeşistan'a hicret etti. Bir müddet orada kalıp, her türlü sıkıntıya katlandı.
Daha sonra dönüp, Peygamberimizin yanına geldi. Onun bu gelişini Hazret-i Ali şöyle anlatır:
Resûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resûlullah onun bu halini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu ve:
- "Kalbini Allahü teâlânın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resûlünün sevgisi, onu gördüğünüz hale getirmiştir” buyurdu.
İlk öğretmen
Birinci Akabe bîiatında Müslüman olan Medineliler, Resûlullah efendimize:
"Yâ Resûlallah! İçimizde, İslamiyet açıklandı ve yayılmaya başladı. Halkı Allahın Kitabına da'vet edecek, Kur'ân-ı kerimi okuyacak, İslam dinini anlatacak, İslamın sünnet ve emirlerini aramızda ikame edecek, yerleştirecek, namazlarımızda bize imamlık yapacak bir kimse gönder" diye mektup yazdılar.
Bunun üzerine Resûlullah efendimiz Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona:
"Medînelilere Kur'ân-ı Kerîm okumasını, İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti.
Mus'ab bin Umeyr kısa zamanda Medine'ye vardı. Orada kendisini büyük sevinçle karşıladılar. Es'ad bin Zürâre'nin evine yerleşti. Ev sahibi Medineli ilk Müslümanlardan idi. Orada insanlara dinlerini öğretmeye başladı.
Mus'ab bin Umeyr'in büyük gayretleri ve hizmetleriyle İslamiyet, Medine'de hızla yayıldı. Öyle ki, İslamiyet her eve girmiş, iman etmeyen kalmamıştı.
Mus'ab bin Umeyr, Medine'de Es'ad bin Zürâre'nin evinde Kur'ân-ı Kerim öğretiyor ve İslâmiyet'i anlatıyordu. Onun bu hizmetiyle Medîne'de çok kimse Müslüman oldu.
Bir gün Mus'ab bin Umeyr, bir bahçede, etrafında bulunan Müslümanlara dini anlatıyor, sohbet ediyordu. Bu sırada Evs kabîlesinin reîslerinden olan Üseyd, elinde mızrağı olduğu halde hiddetli bir şekilde gelip, şöyle konuşmaya başladı:
"Siz bize niçin geldiniz, insanları aldatıyorsunuz? Hayatınızdan olmak istemiyorsanız buradan derhal ayrılın!
Onun bu taşkın hâlini gören Mus'ab bin Umeyr;
- "Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin. Yoksa engel olursun” diyerek gayet yumuşak ve nazik bir şekilde karşılık verdi.
Üseyd sâkinleşip;
- "Doğru söyledin” dedi ve mızrağını yere saplayarak oturdu.
Mus'ab bin Umeyr ona İslamiyet'i anlattı ve Kur'ân-ı Kerim okudu. Kur'ân-ı Kerimin eşsiz belagatı ve tatlı üslûbunu işiten Üseyd kendini tutamayıp;
"- Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür. Bu dîne girmek için ne yapmalı?” diye sordu.
Güzel yüzlü, tatlı dilli öğretmen cevap verdi:
- "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah demek kâfidir”.
Mus'ab bin Umeyr'in, bu sözü üzerine Kelime-i şehadeti söyleyip Müslüman olan Üseyd, sevincinden yerinde duramadı ve:
- "Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım” diyerek ayrıldı.
Evet, böyle dava adamı öğretmenlere ihtiyacımız var. Davası uğruna canını ortaya koyacak, idealist eğitimcilere selam olsun. (Yaşadıkça/Kazım Öztürk)(06 OCAK 2023)
PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
SÖZLERDE KENDİMİZİ ARAMAK
SEVGİ, İNSANA HAS BİR MEZİYETTİR!
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
YAZARLIK HAYATIM-YAYIMLANAN KİTAPLARIM VE EVRENSEL MESAJLAR SERİSİ
VAKT-İ MUHABBET
VUSLATININ 751. YILINDA MEVLANA
HER ZALİM CEZASINI ÇEKECEK!
TEVHİD’İN HAYATA YANSIMASI
PAYİTAHTA RUH VERENLER