Darbeye Dik Duranlar!

15 Temmuz darbe girişimi haberiyle, Türkiye ayaklandı! Türkiye’yi, ülkeyi çakallara yedirmeyeceğiz. Bundan sonra bu cennet vatanda darbelere geçit vermeyeceğiz. Kimse memleketimizde operasyon yapamayacak…diye düşünen vatan evlatları; kadınıyla, erkeğiyle, genci, yaşlısıyla… ellerine al bayrağı alan, meydanlara koştu. Meydanlarda demokrasi rüzgarları esti. Herkesin dilinde ortak bir şarkı vardı;  
 
Baş koymuşum Türkiyemin yoluna
Düzlüğüne yokuşuna ölürüm
Asırlardır kır atımı suladım
Irmağının akışına ölürüm Türkiyem
 
Sevdalıyım yangın yeri bu sinem
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem
Pınarlardan su doldurur Eminem
Mavi boncuk takışına ölürüm Türkiyem
 
Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım
Kilimlerde çizgi çizgi efkarım,
Heybelerin nakışına ölürüm Türkiyem
 
 
Unutma..!!
Her karanlık gecenin bir sabahı vardır.
Her kışın baharı vardır.
Karanlıktan aydınlığa çeviren, hüzünleri ferahlığa tahvil eden, bir yüce el, bir yüce kudret vardır.
Yusuf'u kuyudan alıp, Mısır'a Sultan eden bir güç vardır.
Musa'yı Firavun'un sarayında yetiştirerek, oraya hâkim kılan bir güç vardır.
Firavunları, zalimleri, hainleri zillete mahkûm eden, mazlumun ahına cevap veren, sabredeni mutlaka zafere ulaştıran bir irade vardır.
Vatanın düşmana karşı savunulmasında Türk Kadını erkeğiyle birlikte çok önemli hizmetler yapmıştır. Şanlı tarihimizin her aşamasında Türk Kadını, erkeklerin yanında her türlü sorumluluğu paylaşmış ve özellikle Anadolu’nun düşmandan kurtuluşuyla sonuçlanan Milli Mücadele’de sadece miting meydanlarında değil, bizzat cephede çarpışarak büyük yararlılıklar göstermiştir.
İslamiyetten önceki Türk Devletlerinde hükümdarın eşi, kocasının en büyük yardımcısıydı ve sorumlulukları paylaşırdı. 995 yılından 1679 yılına kadar geçen süre içinde, İran’da naibe olan Seyyide Hatun’dan, Kasım Hanlığı’nın sultanı olan Fatma Bike’ye kadar onaltı kadının sultan veya naibe olarak görev yaptığı bilinmektedir. Ayrıca Selçuklu Sultanı Melikşah’ın eşi Türkan Hatun’un 12 bin kişilik bir süvari birliğine komuta ettiği bilgisi de tarihi kayıtlarda mevcut bulunmaktadır.
Osmanlı’nın fetih dönemlerinde Türk kadını bu anlamda pek etkili olamamıştır. Ancak, Anadolu düşman işgaline uğradığı zaman, bu topraklar için ter dökmüş, elleri nasır bağlamış, evlatlarını bu toprakların nimetleriyle büyütmüş Anadolu kadını, bu kutsal vatanın savunucusu olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu kadınından daha fazla bu toprakların kıymetini bilen yoktur. Evlatları, eşleri, babaları bu topraklar için can vermişlerdir. Bu topraklar Türk kadınının el emeği, göz nuru ve namusudur. Bu nedenle 1000 yıldır üzerinde var olduğumuz bu yurda; Anadolu, Anavatan ve Anayurt denilmektedir.
Düşmanın Anadolu’ya girmesi demek, Anadolu kadınının ocağına tecavüz edilmesi, namusunun tehlikeye girmesi demektir. Türk kadını, eline çapasını, kazmasını, orağını ve silahını alıp düşmana karşı erkeğiyle birlikte savaşması dışında cephe gerisinde de her türlü fedakârlıklarda bulunmuştur. Tarihimizde bunun sayısız örnekleri vardır.

Yazarın Diğer Yazıları