Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan da ABD’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi’nde (CFR) konuştu.
İsrail'in uluslararası hukuka sığmayan, insan haklarını çiğneyen, insan hayatını hiçe sayan katliamlarını eleştirmenin antisemitizm olmadığını belirterek, "Biz ne zaman Ortadoğu'da masum çocukların, bebeklerin katledilmesini eleştirsek, belli medya kuruluşları tarafından hedefe konuyoruz" dedi.
Sayın Erdoğan’ın devamlı üstünde durduğu nokta; “ortadoğu’da barışın tesisi” dir. Aslında sadece Orta Doğu değil, bütün dünyanın; sevgi, barış, kardeşlik, huzur… iklimine sahip olması için bütün ekibiyle çalıştı ve çalışıyor!
BM hakkında dedikleri, İslam ülkelerine karşı takındığı tavır… hepsi, ama hepsi milletçe, duyarlı insanlarca üzerinde durulması ve kesin çözüme kavuşturulması gereken konulardır. Hem Sayın Erdoğan’ın hem Sayın Başbakan Davutoğlu’nun birinci gündem maddesi; Türkiye’yi dünya ülkeleri arasında birinci sıraya almak, hatırı sayılır bir ülke yapmak, komşularımız arasında sıfır sorun hasıl etmek yani bütün komşularla; “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini ikame etmektir.
Barışın yolu, düşmanlarına gül uzatmaktan değil, tedbir almak; devletin güvenliği için ne gerekiyorsa- eğer atom bombası yapılacaksa atom bombası, bir başka savunma aracı yapılacaksa onu yapmak- yerine getirmekten geçer. Alman dergisi, “Türkiye atom bombası yapıyor” diyerek manşet atmış! Şimdi bunu diyenlere bakalım, kendilerinde var mı yok mu? İster ABD, ister Almanya, ister İngiltere, ister Fransa, ister Rusya, ister Çin, ister İran…bunlarda, ülkelerini savunmak için bu tür malzemelerin olup olmadığı konusu. Bu ülkeler silahlanacak, Türkiye’nin silahlanmasına “hayır” diyecek ve önümüze; “silahsızlanma” diye bir abuk söz koyacaksın! Silahsızlanma ise, bütün devletler istisnasız silahsızlansın, silaha yatırım yapmasın, bu hususta hiç taviz vermesin… bakınız o zaman hiçbir terör örgütü ortaya çıkar mı? Hiçbirisi terör yapabilir mi? “Tavşana kaç, tilkiye tut” demekle terör önlenmez, kan durmaz, insanların gözyaşı dinmez!
Sen, dünyada savaşa davetiye çıkaracak, teröre akıl almadık destek vereceksin, Türkiye teröristlere karşı tedbir alınca, insancıl geçiniyorsun! BM, dünyada akan kana göz yumuyor, asla ses çıkarmıyor, Sayın Erdoğan eleştirince ağırınıza gidiyor! Sayın Erdoğan’ın şu tespitlerine katılmamak mümkün değil;
"Türkiye, 100 yıl önceki ismiyle Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli tarafıydı ve savaştan da en çok etkilenen ülke olmuştu. 20. yüzyılın en başında, Osmanlı Devleti'nin sınırları, Doğu'da bugünkü İran sınırından başlıyor, Avrupa'da Viyana önlerine, Kuzey Afrika'da Tunus ve Cezayir'e; Kuzey'de Kırım'a, Güneyde Yemen'e, yani Hint Okyanusu'na kadar yayılıyordu.
Bunları hatırlatıyor olmamın nedeni şudur: Bugün, Ortadoğu'da ve Doğu Avrupa'da ağır krizlerin yaşandığı bölgeler, 100 yıl öncesine kadar Osmanlı Başkenti İstanbul'dan idare ediliyordu. Osmanlı Devleti'nin son derece başarılı idare yapısı içinde, bütün bu kriz bölgeleri asırlar boyunca sorunsuz şekilde varlıklarını idame ettirmişlerdi.
Filistin meselesi, Irak ve Suriye meselesi, Kırım, Balkanlar'daki sorunlar, aslında Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla ortaya çıkmış, kökeni de 100 yıl öncesine dayanan sorunlardır. Türkiye, 1922 yılında İstiklal Savaşı'nı kazanmış, 1923'te bağımsız bir ülke olmuştur.
91 yıllık tarihimiz boyunca, bölgedeki tüm ülkelerle karşılıklı saygı ve hoşgörü temelinde ilişki tesis ettik; altını çizerek söylüyorum: Her ülkenin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı son derece saygılı, son derece hassas olduk. Şu anda da, eski Osmanlı bakiyesi olan tüm devletlere ve tüm halklara, barış, dostluk, dayanışma nazarıyla bakıyoruz; tamamının toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz.
Türkiye, merkezinde bulunduğu coğrafyayı, en iyi tanıyan, en iyi anlayan, en iyi analiz edebilen bir ülkedir. Kriz bölgeleri dahil olmak üzere, bölgedeki her ülke ve halkla, Türkiye'nin ortak bir tarihi vardır.
Bölgenin tüm ülke ve halklarıyla ortak dini ve kültürel özelliklere sahibiz. Bu büyük tecrübeyi, bölgesel krizlerin çözümünde aktif olarak kullanmanın, dünyayı da bu tecrübemiz ışığında bilgilendirmenin, uyarmanın mücadelesini her zaman kararlı şekilde verdik. Ortadoğu'da, son derece karmaşık dinamikleri, özellikle de oradaki hissiyatı anlamadan, krizlere çözüm üretebilmek asla mümkün değildir.
Türkiye, sahip olduğu bu bilgi ve tecrübeyi, "model ortaklık” çerçevesi içerisinde, Amerika Birleşik Devletleri ile paylaşmayı son derece sağlıklı bir şekilde sürdürüyor. Esasen, sahip olduğumuz bu bilgi ve tecrübe, Avrupa Birliği için de 'eşsiz bir fırsat' anlamına geliyor.”
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET