Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
"Çocukluk Konya'm” hatıralarıma kaldığımız yerden devam ediyorum. Dedim ya bu hatıralar ciltler dolusu kitap olur. Eskimeyen, okundukça insanı gerilere, düne götüren, içinde hiç kurgu, hayal ürünü olmayan saf, tertemiz anıdır onlar. Hatıraları seviyorum, bendenizi düne götürüyor. Atamın, neslimin, geçmişimin yaşadığı anları yaşıyorum.
Okul yıllarımda, İmam Hatip Okulu ikinci sınıfa geçtiğim yaz mevsimizin nasıl kışa döndüğünü, her yerlerde yaz havası mevcutken bendenizin nasıl da soğuk bir kışı yaşadığımı anlatmış ve bir şiirle bitirmiştim.
Bugün otopark olan, Kızılay Hastanesi karşısındaki yer Necati Bey İlkokuluydu. Benim, abilerim ve ablamın okuduğu, hatıralarımızın yaşandığı eskimez bir mekân. Sabah erkenden hazırlanır okula gitmek için Aymanas (Kalfalar)'dan kalkar, yaya olarak yarım saat veya kırkbeş dakika yol giderdik. Kışın çamurdan, yazın tozdan yollar perişandı.
Ne otobüs vardı, ne dolmuş. O zaman okullar tek tedrisatlıydı; sabah 08.00'den ikindi üzeri 15.00'e kadar devam ederdi eğitim. Öğle arasında herkes evinden getirdiği yiyecekleri yerdi. Durumu iyi olan, zengin evin çocukları; sucuk, pastırma, zeytin, peynir, reçel…getirirdi. Benim gibi fakir evin çocukları da tandır ekmeği, yumurta, patates…koyarlardı çantalarına.
Bir gün öğretmenimiz;
"-Çocuklar yarın erken gelin, evde kahvaltı yapmayın. Herkes evinden su bardağı veya maşraba getirsin süt içmek için, okulda süttozu ve peynir verilecek” deyince sanki bayram yapmıştık.
Peynir tamam da, süttozu nedir, nasıl bir şey bilmiyorduk. Sütün de tozu mu olurmuş? Ertesi gün büyük bir heyecanla hazırlandım, mahalledeki arkadaşlarla birlikte okul yoluna koyuldum. Okula girdiğimde bahçede masalar kurulmuş, öğretmenlerde bir telaş vardı. Masalara birer ikişer oturduk. Gelecek olan süttozu ve peynirleri merak ediyorduk. Birza sonra teneke kutularda bir şeyler geldi. Teneke kutuların üstünde el ele yapışmış ellerin resimleri vardı. İtinayla kutular açıldı, içinden sarı renkte bir şeyler çıktı. Ben onları tereyağı sandım, meğer peynirmiş! "Sarı peynir mi olur?” diye kendi kendime sordum. Demek ki oluyormuş.
Ta neden sonra öğrendim ki o, süttozları, peynirler marshalle yadımıymış(!) ABD, bize dostluk(!) nişanesi olarak göndermiş, yenmeyen peynirleri, nesle zarar veren süttozlarını!
Bu tür tür uygulama epey sürdü. Yine bir gün, okulda süttozu, peynir ikram edileceği için abim, kahvaltı yapmadan gitmişti. Meğer o gün verilmeyecekmiş. Tabiii yanında da parası olmadığı için eve gelinceye kadar aç susuz kalmış! Ne zaman bu hatıra aklıma gelse, abimin açlığını hatırlarım. Elbette onunla birlikte bendeniz de aç kaldım.
Bizi üçüncü sınıfa kadar okutan Memduh Yavuz Süslü öğretmenim; sanatkâr ruhlu, edebiyat ve şiire meraklı biriydi. Bize şiiri sevdiren, edebiyata merakımızı artıran bir insandı. O zamanlardan şiirler yazdım. Ama hepsini yok ettim. Bugün eğer o şiirler olsaydı sanırım bir kitabı doldururdu. Tabii o zaman yazdığım şiirler çocukçaydı, çocuk şiiriydi. Şiir denmezdi belki de. Ama "şiir yazmış olmak” için yazıyordum herhalde. Ancak bana haz veriyordu. Okulumuzdaki öğretmenlerden hiç unutamadığım birisi vardı ki, hala aklıma geldikçe mutlu oluyorum. Ali Nalçacı. Konya'nın eski Belediye Başkanlarından merhum Ahmet Hilmi Nalçacı'nın babası. Teneffüslerde okul bahçesinde dolaşır, onlara namaz surelerini dini bilgileri anlatır ve öğretirdi. Cebinde de acı biber bulundurur, küfür eden öğrencilerin dudaklarına sürerdi.
Ali hocam gibiler az bulunuyor. Böyle değerli insanlardan ilham alarak şöyle dedim;
Az Bulunuyor!
Gezsen çarşı pazarı, bulurum diye,
Dervişleri ararsan, az bulunuyor,
İnsanları da seçsen, bilirim diye,
Cahillerde ararsan, yoz bulunuyor!
Yaratana riayet, Hakkın sözleri,
Kur'an'daki her ayet, süsler özleri,
Tefekkürler de elbet, besler bizleri,
Aklını terletenler, az bulunuyor!
Kılıklar kıyafetler, adam etmiyor,
Konuşmalar riyalı, fazla gitmiyor,
"Dostum” diyenin sözü, özde tutmuyor,
Allah için dostluklar, az bulunuyor!
Dili kalbinde olan, tefekkür eder,
Dilârâları bulan, tezekkür eder,
Halk rızasını alan, teşekkür eder,
İrfan ehli insanlar, az bulunuyor!
Yunusvari erenler, gerçeği buldu,
Hakka gönül verenler, deryaya daldı,
Nefsi terbiye eden, Rahmanı bildi,
Gerçekleri görenler, az bulunuyor!
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET