Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Mehmed Ragîf, daha sonra Mehmet Âkif Ersoy, Türk şair, veteriner hekim, öğretmen ve siyasetçi. Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ulusal marşı olan İstiklâl Marşı'nın yazarı "Vatan Şairi" ve "Millî Şair!"
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?
………………………..
Fuat Şemsi'ye ait Mısır Apartmanı'ndaki dairede, son günlerini geçirdi. Hafız Necati, hemen her gün başında Kuran-ı Kerim okudu.
27 Aralık 1936 günü, bir deri, bir kemik kalmış bedeni daha fazla direnemedi. Feri sönmüş gözleri, son kez camdan dışarı baktı. 11 yıl hasretini çektiği memleketine, İstanbul'a veda etti. Derin bir nefes aldı ve geri vermedi.
Saat 19.45'di.
Yanında çocukları, ailesi, doktorları vardı. Ayakucunda, ellerini saygıdan birbirine bağlamış, hastalığı boyunca onunla ilgilenmiş, Rus bir hasta bakıcı, sarsıla sarsıla ağlıyordu.
Büyük şair ve mütefekkir Mehmet Akif Ersoy bu dünyaya veda etmişti.
BİR GARİBANIN TABUTU
Cenaze namazı Beyazıt Camii'nde kılınacaktı. Az sayıda insan caminin kapısında bekliyordu. Bir araba yaklaştı. İçinden çıplak bir tabut çıkardı üç hamal.
Önce kimsesiz bir garibanın tabutu sandılar. Sonra bu çıplak tabutun Mehmet Akif'e ait olduğu anlaşılınca, camide sessiz bir kıyamet koptu. Akif'i kefensiz, çıplak getirmişler gibi, ağlamaya başladı oradakiler.
Birden Darülfünun öğrencileri her yandan camiye akmaya başladı. Gözyaşları içinde çıplak tabuta sarıldılar. Cami girişinin karşısında bulunan Emin Efendi Lokantası'nda asılı Türk bayrağını aldılar, çıplak tabutu örttüler. Kabe örtüsü bulundu bir yerden. Onu da tabutun üstüne koydular.
Gözyaşları, sessiz öfke, hüzün ve hasret birbirine karışmış halde cenaze namazı kılındı. Öğrenciler cenazenin araca konmasına karşı çıktılar.
"Üstadımızı, başımızın üstünde biz taşıyacağız” dediler.
"BİR ŞAİR, BİR İNANMIŞ ADAM YİTİRDİK”
Beyazıt'tan Edirnekapı Şehitliği'ne kadar Akif eller üstünde, başlar hizasında taşındı. Geçtiği her yerden insanlar cenazeye katıldı. Adını duyan hürmetle ayağa kalktı, Fatiha okudu, usulca kalabalığın arasında katıldı ve yürüdü. Kalabalık sayısı binlere ulaştı.
Edirnekapı şehitliğinde, Babanzade Ahmet Naim'in yanı başında kabre kondu Akif. Hafızlar Kuran okudu, imamlar dua etti. Sonra gençler hep birlikte ayağa kalktılar, gür bir sesle İstiklal Marşını okudular. Herkes ağlıyordu. Yürekler yanıyordu.
Gençler nutuklar irat etti.
Bunlardan biri Edebiyat Fakültesi talebesi Abdülkadir Karahan'dı:
"Âkif'in şahsiyetinde Türk Gençliği yalnız güçlü bir nazım ve Millî Marşın şairini gaib etmiş değildir. Aynı zamanda sağlam karakterli, kalbinin bütün iman ve heyecanı ile inandıklarına ömrünün sonuna kadar sadık kalmış bir insan da yitirmiştir.”
Talebeler, mezar taşını kendi paralarıyla yaptırmaya ve her sene burada buluşmaya söz verip oradan ayrıldılar.
CENAZE NEDENİYLE SORUŞTURMA AÇILDI
Cenazeye devlet ricalinden hiç kimse katılmamıştı. Katılmadıkları gibi, cenaze izlenmiş, katılanlar not edilmiş ve emniyet tarafından rapor edilerek ‘üst makamlara' bildirilmişti.
Üç gün sonra soruşturma başlatılmıştı. Sorguya çağrılanlardan bir de orada konuşma yapan Edebiyat Fakültesi öğrencisi Abdülkadir Karahan'dı (sonradan aynı fakültede profesör oldu).
"3 gün sonra beni Yüksek Öğretmen Okulundan Emniyet Müdürlüğüne istediler. Bir şube müdürü beni sorguya çekti. Ne sıfatla resmi makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığımı sormuştu. Cevabım yaklaşık olarak şöyleydi:
Ben herhangi bir şairin değil, Türk Bayrağı göndere çekilirken, yazdığı İstiklal Marşı ile göklere seslenen bir zatın kabri başında milletimizin duygusunu, saygısını dile getirdim. Beni buraya çağırmakla hata işlemiş bulunuyorsunuz.”
Uzun yıllar devlet Akif'i anma törenlerinde bir temsilci bulundurmadı. Eserlerini basmadı ve onu yok saydı. Hatta Tanin gibi devletin sesi olan gazetelerde Akif'in ‘milli' değil ‘dini şair' olduğu, bu yüzden onu anma törenlerinin yapılmasına karşı çıkan yazılar, haberler yayınlandı.
Ancak talebeler, sevenleri ve yakınları her zaman onu mezarı başında, ilim meclislerinde andı, hatırladı, dualar etti. Öğrenciler söz verdikleri gibi, harçlıklarından topladıkları paralarla mezar taşını yaptılar.
"SESSİZ YAŞADIM, KİM BENİ NEREDEN BİLECEKTİR”
Tek parti iktidarı bittikten sonra Akif sakıncalı bir şair olmaktan çıkarıldı. Devlet, milletin İstiklal Marşını yazan şairini resmi olarak 1960'tan sonra anmaya başladı.
Akif'in yalnızlığı sadece tek parti iktidarının soğuk devlet katında kaldı. Her zaman milletin ve gençliğin gönlünde coşkun bir şekilde anıldı.
Ama yaşarken onu yalnızlaştıran, ötekileştiren, sakıncalı bir insan konumuna sokan devletin soğuk yüzüne kırgınlığını hep hissettirdi, lakin dile getirmedi.
Ömrünün sonuna doğru yazdığı bir dörtlükle sessiz isyanını şöyle dile ifade etti:
"Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyûlâyı da ergeç silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma,
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir?”
27 Aralık Akif'in ölüm yıldönümü idi. Mezarı başında yine sevenleri andı. Siz de bir Fatiha ve ardından İstiklal Marşı okuyun. Onun imanlı, inançlı, kelimelerle şiir abideleri inşa eden, büyük bir sanatkâr olduğunu çocuklarınıza anlatmayı unutmayalım, 27 Aralık'ları hep hatırlayalım, çocuklarımıza, gençlerimize anlatalım.AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET