CENNET VATANDAN YANSIMALAR İLK BOĞAZ KÖPRÜSÜ VE CUNDA ADASI

23- 27 Haziran tarihleri arasında Cennet yurdumun küçük bir bölümünü gezip görmek, tarihe yolculuk yapmak nasip oldu. Bugün huzur içinde yaşamamız için atalarımızın nasıl bir mücadele sergilediğini bizzat yerinde görme fırsatını bulduk. O değerli büyüklerimizin ve şehitlerimizin bize emanet ettiği vatana sıkı sıkıya sarılmanın nasıl önemli olduğunu anladık.

Vatanımın cennet köşelerinden; Ayvalık'taki Türkiye'nin ilk boğaz köprüsünden geçerek gidilen Cunda adası, Çanakkale Asos, Çanakkale şehitliği, Çanakkale savaşlarının cereyan ettiği cepheler, Kireçtepe seyyar hastanesi, Savaş müzesi... her yerde göğüs göğüse verilen vatan savunması. Ülkemin her yerinden koşa koşa gelen; "15 liler gidiyor kızların gözü yaşlı” türküsünün kahramanları 15'li vatanseverler. Yaralanan düşman askerini merhametle kucağına alıp tedavi eden yiğitler.

Bugünden başlamak üzere gezi boyunca ziyaret ettiğimiz yerler hakkında tarih, kültür ve sanat ile ilgili bilgiler aktaracağım. Tarihi mekanların özelliği, insanlara ne gibi hizmetler sunduğunu, bizlerin nasıl bir tavır sergilememiz gerektiğini sizinle paylaşacağım.

  1. ziyaret yerimiz Ayvalık Cunda adasıydı.

Cunda Balıkesir ili Ayvalık ilçesine bağlı doğa harikası bir adadır. Ada, Türkiye'nin ilk boğaz köprüsü olan bir köprü ile Lale Adası'na ve oradan da doldurma bir yol ile ana karaya bağlıdır.

Cunda ismi tahmin edilenin aksine Yunanca değildir. Adanın Yunancadaki adı -kokulu ada anlamına gelen- MOSHONISI'dir. Ada Piri Reis'in haritasında Yund Adaları olarak geçer. Yund adının ise zamanla -yelkenli gemilerin yatay sereni için kullanılan- Cunda ile değiştiğini görürüz. Gerçekten de Cunda Adasının kuş bakışı görünüşü, gemi cundasına benzemektedir.

Cunda Adası'na, emperyalist düşmana karşı ilk asker kurşununu attırmış Komutan Ali Çetinkaya anısına, ‘Alibey Adası' dendi. Şimdi her iki isim de kullanılıyor.

Yine tahmin edilenin aksine adada Rum kalmamıştır. Adanın tamamı Türktür. Adalıların lehçeleri biraz Rumcaya kayabilir. Bu da yıllarca Rumlarla birlikte yaşamaktan kalmadır. Eskiden adada Rumca da konuşurlarmış. Ama o zamanlar devlet baba -Rumca unutulsun diye- Türkçe konuşmayanı pataklarmış. Şimdi ise belediye ve halk eğitim, esnaf ve halkımız Rumca öğrensin diye kurslar açıyor.

Cunda Adası, Ayvalık'ı açık denize, iki boğazıyla da kapayan ya da açık denizden sonra mühürleyen bir görünüm taşıyor. Bu adanın Ayvalık'tan bakıldığında solundaki boğaza Dalyan Boğazı, sağındakine de Dolap Boğazı adı verilir. Çok eskiden bir sandalın geçebileceği kadar sığ olan Dalyan Boğazı, 1880 yılında iki yıllık bir çalışmayla açılmıştır.

Cunda halkı balıkçılıkla, zeytincilikle ve turizm ile geçinir. Çoğu yoksulluk sınırına yakın yaşar ama çok da gururludur. Yazları Ayvalık'tan ve Cunda'dan, saat başlarında karşılıklı motorlar kalkar. Bu 15-20 dakikalık deniz yolculuğu dinlenmeye gelenlere kısa süreli bir eğlence gibidir, teknelere binmeye adeta can atarlar adaya bu yolla da karayoluyla yarım saatte bir kalkan belediye otobüsleriyle de gidilebilir. Her iki yolda kendine özgü renkler taşır.

Adaya vardığınızda, tepelerine çıkarak, doğayı izlerseniz, boğazların adaların, içiçe girmiş koyların, zeytin ve çam ormanlarının güzelliğine doyamayacaksınız.
Kentsel ya da mimari cümbüş, ada sokaklarında sarhoş eder insanı. Neo-klasik mimari hayranlarına; doğayla ve sessiz bir kentte yaşam isteği olan tutkunlara, en uygun yerdir bu sokaklar. Kah girilen bir sokağın loşluğuna karşın, bir kapının dibinden fışkırıp üst kat penceresine tırmanan asmasıyla, Venedik'in dar bir sokağında; Yeşile hiç yüz vermemiş kimi sokağında da adeta Bizans'ta hissedersiniz kendinizi.

Eski insanların eski uygarlıkların bir yeridir bu ada. Arnavut kaldırımlı sokaklar, rengarenk evler, insana yorgunluğunu unutturan sessiz ve asude bir yerleşim yeri Cunda. Ülkemin her yeri cennet! "siru fi'l arz” yeryüzünde gezin ayeti bize bu güzellikleri tatmamızı, geçmiş milletlerin nasıl bir hayat sürdüklerini, dünden bugüne hangi manevi mirasları bıraktığını hatırlatıyor. Acaba dünden gelen miraslara sahip çıkılıyor mu? Can vererek, kan dökerek atalarımın bize emanet bıraktıkları bu vatan toprağına yeterince sahip çıkıyor muyuz? Yoksa gavurdan daha gavur hale mi döndük veya dönüyoruz? Gezileri bu gözle görerek yapmalı diye düşünüyorum.

Yazarın Diğer Yazıları