Cemre düşmesi denince halk arasında akla gelen ilk şey havanın ısınması oluyor. Cemrenin ilkbahar başlamadan hemen önce 7 gün arayla havaya, suya ve toprağa sırasıyla düştüğüne inanılır. Bu düşen cemreler sayesinde hava, su ve toprak ısınır.
19-20 Şubat tarihlerinde havaya 26-27 Şubat tarihinde suya 5-6 Mart tarihinde ise toprağa cemre düştüğüne inanılmaktadır.
Cemre, kelime karşılığı olarak kor halindeki ateş anlamına gelir. Cemre'nin diğer bir anlamı ise, Müslümanların Hac sırasında Mina Vadisi'nde attığı taşlardan meydana gelen yığındır. Divan şairlerinin, cemre zamanlarında baharın gelmesi dolayısıyla, önemli kişilere yazdıkları övgü şiirleri de Cemreviye olarak bilinmektedir. Meteorolojik bir olay olarak bilinen cemre ise takvimlerde ilkbahardan önce birer hafta aralıkla havaya, suya ve toprağa düştüğü inanılan ısıtıcı (ısıl) güç veya sıcaklık yükselmesi olarak tanımlanır.
Aslında Arapça kökenli 'ateş parçası, ateş halindeki kömür' anlamına gelen ve ısınmayı ifade eden 'Cemre', halkımızın arasında yaygın olarak, ilkbaharın müjdecisi olarak bilinen sıcaklığın artması olayına deniyor.
Türk ve Altay halk kültüründe ve mitolojisinde İmre (İmere veya Emire) adı verilen cinin neden olduğuna inanılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Emire baharın gelişini temsil eder. Bulgarlarda Zemire olarak yer alır. Anadolu Türkçesindeki Arapçadan gelme Cemre sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla değişmiş hali olduğu söylenebilir. İlk cemre 20 Şubatta havaya ve yedişer gün arayla da suya ve toprağa düşer. Zemre ise Kumuk Türkçesinde nem, buhar gibi anlamlara gelir. Tasavvuftaki kor ve ateş kavramlarının mecazi anlamları vardır. Temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden ateş aşk kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgilidir.
Cemreler, sıcaklığı temsil ediyor. Cemreler havaya, suya, toprağa düşerek bu unsurların ısınmasına, insanlara ve tüm canlılara hayat olmaya başlamasına sebep oluyor. Cemreler, bir bakıma; ünsiyet peyda etmek, kaynaşmak, yakınlaşmak, huzur bulmak, sevinmek, gülmek, oynamak…. Anlamlarını da barındırır içinde. Neden mi? Tabiat olayı olan cemre düşünce, baharı müjdelemez mi? Bahar gelince de insanlar, bahçelere, parklara, açık alanlara gidip eğlenmez mi? Canlılarda hayat emaresi belirmez mi? Tabiat gülmez mi? Cemre düşüyor, tamam da; kalplere, yüreklere, ciğerlere düşen cemrelere ne anlam vereceğiz? Ülkemizin Güney Doğusundaki vicdanları yakıp kavuran, her gün ciğerlere ateş salan, insanların; “yok mu bir umut? Yok mu vicdanı titreyen bir ülke? Nerede, insanları güldürecek, onlara tabiat olayı gibi sıcaklık verecek cemre?” dedikleri bir ortamda, cemre; havaya düşmüş, suya ve toprağa düşmüş ne anlamı var?
Her gün gencecik fidanlarımız, cemre yerine kara toprağa düşüyor! Baharı beklerken; terör belası ciğerlerimize cemre gibi düşüyor! Bu cemreler, annelerin, babaların, bacıların, eşlerin, herkesin yüreğinde bahar yerine, fırtınalar koparıyor!
Cemrelerin düştüğü şu bahar havasında, barış cemrelerinin de bütün dünyaya düşmesini temenni ediyorum. Asıl, vicdanı buz tutmuş, kalbi paslanmış, gözünü kan bürümüş, kan emmekten başka mesleği olmayanların gönlüne bahar cemrelerinin düşmesini yüce yaratandan niyaz ediyorum. Eğer bu bahar cemrelerinin düşme şansı yoksa; karakış fırtınalarında donup, buz olup, yok olup gitsinler!