Canım Öğretmenim!

"Öğretmenim" dedi.

Elleri titreyerek. Burnu kızarmış, elleri soğuktan çatlamış, üşümüş…ayağındaki köylü lastiği yamalı. Yarısı kullanılmış kağıt mendil paketini uzatarak;

- "Bunu sana getirdim. Birazını kullanmıştım ama yenisini alacak param yok. Öğretmenler günün kutlu olsun." Öğle yemeği için getirmişti yiyeceğini. Cebine koymuştu tek bir yumurtayı. Sonra cebinden haşlanmış yumurtayı çıkardı.

-"Bunu ikimiz yiyelim mi öğretmenim? Yarısı benim, yarısı senin olsun mu?" diye sordu.

Ah be çocuk. Bu kadar candan hediye verilir mi? Azıcık aşını, azıcık malını paylaşacak kadar sever mi insan öğretmenini? Severmiş. Öğretmenlerim, seveniniz çok, gönlünüzdeki öğretme aşkı bereketli olsun. Bir gününüz değil, her soluğunuz kutlu olsun. Sana gelince çocuk. O soğumuş yarım yumurtanın tadı hala damağımda, beraber yerken yumurtayı gözlerinin içindeki eşsiz gülümseme hala aklımın başucunda...

*************

Atamasının çıktığı Çavuşlu köyüne (Diyarbakır-Bismil) ulaşır ulaşmaz, görev yapacağı okula gitti. Okulun durumu içler acısıydı.

Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup eksikleri gidermek için yardım istedi. Köylüler isteksizdi, ancak "Parasını ben vereyim.” deyince onarımı başlatabildi. İlk aylığının büyük bölümünü ustalara verdi, gerisini de borçlandı.

1993 yılının 26 Ekim'i…Neşe yorgun argın okuldan eve geldi. Biraz dinlendikten sonra babasına:

-"Onarım işleri yüzünden açıldık. Evde sivri biberimiz var, istersen onları kızartalım, ekmek ve yoğurtla yeriz.” dedi.

Henüz bir ocakları yoktu. Biberleri hazırladı, tavayı piknik tüpüne koydu. Ekmek ve yoğurdu masaya bıraktı.

Hava iyice kararmış, köydeki köpekler sürekli havlıyor, onun ötesinde uluyordu.

Köpek ve rüzgar sesinden, önce kapının vurulduğunu duymadılar. Sertçe çalmaya devam edince, babası: "Kim o?” diye seslendi.

"Açın, hoca hanımla bir şey görüşeceğiz.” dedi kapıyı çalanlar.

Açtılar. Karşılarında silahlı iki yarasa. "Dışarı çıkın!” diye bağırdılar. Türkçeyi düzgün konuşanı: "Biz faşist T.C.nin hiçbir öğretmenini Kürdistan'a sokmayacağız, biletlerini iptal etsinler.” demedik mi diyerek, Neşe'nin yaşlı babasını tokatlayarak yere yuvarladı. Neşe, köylülerden yardım gelir umuduyla bağırmaya başladı. Avazı çıktığı kadar haykırdı ama köyden "yardıma gelen kimse” çıkmadı.

Doğrulan babası "Yapmayın!” diyordu.

Yarasalardan biri silahın namlusunu Neşe'nin babasının kafasına dayadı ve tetiğe bastı.

Neşe donup kaldı. Yeniden bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. Kendini olduğu gibi yere bıraktı. Neşe'yi saçından tutup tekme ve dipçik darbeleriyle köyün çıkışındaki tepeye kadar sürüklediler. Genç kızın üstündeki giysi paramparça oldu. Bu arada kalleşlerin sayısı beşe çıktı. Neşe gözleri açık ve donuk, ölüme hazır bakıyordu.

Biri kalaşnikofunu seriye aldı ve Neşe'nin sağ göğsünün üstüne dayayıp tetiği çekti. Beş mermi Neşe'nin göğsünü parçalamaya yetmişti. Diğer göğsüne de mermi yağdırdılar.

Bölücü örgüt PKK, öğretmenleri "Türk asimilasyonunun” en önemli parçası sayarak eylem yapma kararı almıştı o yıllarda. Bebek katili piç apo'nun verdiği buyrukla...Neşe daha 22 yaşındaydı. Çıtı pıtı, çocuk görünümlü bir kızcağızdı. "Bayrağımızın dalgalandığı her yere giderim.” diyor, başka bir şey demiyordu. Öğretmenliğe yeni başlamış, yirmi beş günlük öğretmen iken 26 Ekim 1993'te şehit edilmiştir.


Yazarın Diğer Yazıları