PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
Konya’da etliekmek savaşları-2
SURİYE’YE “OSMANLI YÖNETİM MODELİ” LAZIMDIR.
HRİSTİYAN BİR KOMŞUN NAMAZ KILSA NE DERSİN?
Laiklerin gücü nereden geliyor?
Bitcoin altına rakip olabilir mi?
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
Yeni Bir Yıla
BİZ YAPTIK BİZ
“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Buhari Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi müdiresi kıymetli gönül insanı ve dava adamı HAYRÜNİSA ÖZER kardeşim;
-"Hocam bir program yapalım, Mevlana haftası münasebetiyle” diye telefon açınca memnuniyetle kabul ettim.
Zira teklif, Buhari Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinden geliyordu. Ayrıca çok değer verdiğim, çalışmalarıyla gönüllerde taht kuran, davası uğruna gecesini gündüzüne katan bir insandan, okul Müdiremizden geliyordu. Gönül dostlarından gelen her teklif, başımın üstündedir.
Bu yıl 746. Vuslat yıldönümünde Gönüller Sultanı Hz. Mevlana'yı, onun diliyle; "ŞEB-İ ARUS” u dün idrak ettik. Bu yılki konu başlığı; "Vefa Vakti” idi.
Konu iyi seçilmiş. Günlük hayatımızda bu söz ne kadar da sık kullanılır.
Allah'a vefa, peygambere vefa, Allah dostlarına vefa, arkadaş ve dostlara vefa, eşe vefa, evlada vefa, öğretmene vefa, ilme vefa, davaya vefa, akla vefa, ahde vefa…
"vefasız” deriz, "bizi arkadan hançerledi” sözünü söyleriz. "Ne kadar da ekmeksizmiş”, "ne nankörmüş” ifadelerini hep kullanırız. Yemek yediği çanağa pisliyor”….gibi sözleri sık sık duyarız. Hatta "Allah'a şükretmeyen, kula teşekkür etmez” sözü yaygındır.
Kur'an der ki; "Eğer şükrederseniz artırırım, küfrederseniz azabım şiddetli olur”.
Vefa
Vefayı arıyorum; hangi kişi bu?
Gel vefa neredesin, hangi eldesin?
Kaf dağının ardı mı, Anka kuşu mu?
Ah vefa neredesin, hangi ildesin?
Hep onu sorguladım, ben çok aradım,
Cümlede vurguladım, hakça taradım,
Kitapta kurguladım, akça aradım,
Gel vefa neredesin, hangi eldesin?
Serap mısın su musun, hep akıyorsun,
Dil ucu söylemiyle, kalp yakıyorsun,
Her sözden her kelamdan, sen çıkıyorsun,
Ah vefa neredesin, hangi ildesin?
"Nâr-ı aşk dedikleri buysa şayet;
Yanarım kor gibi, etmem gayrı şikâyet.
Düşürdün beni sen aşk havzına;
Gayrı yüzsem de "SEN”, batsam da "SEN” nihayet (FUZULİ)
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni
Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni
Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek
Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni
Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni
Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni (YUNUS EMRE)
En büyük vefasızlığı Rabbimize karşı yapıyoruz. Bize doğduğumuz andan itibaren; hava, güneş, nefes, türlü nimetler ihsan ediyor.
O'na borçluyuz. Dese ki, "ey kullarım, ısındığınız, aydınlandığınız, enerjisinden yararlandığınız güneşin ücretini ödeyin” hangi birimiz hakkından gelebilir?
Veya şöyle dese; "bunca zamandır kalbin çalışıyor hiç teklemeden, yoruldum demeden, gece gündüz… verin bakalım ücretini” ne yaparız? Nasıl öderiz? Ödeyebilir miyiz?
Öyle buyuruyor; "Eğer suyunuz kesiliverse, susuz kalsanız, her yer kuraklaşsa…size kim su verecek?”
Bize, göz, ağız, kulak, burun, el, ayak… vermiş. Düşünebiliyor musunuz; bir damlacık sudan neler halk ediyor; et, kemik, tırnak, düşünmemize sebep olan beyin. Beyni, vücudun merkezi yapmış. Kafamızın içine yerleştirmiş. Bir et parçası; nasıl düşünüyor? Nasıl icatlar yapıyor? Nasıl konuşturuyor?...
Bu nimetlere karşı bizler yaratana vefa göstermeyelim mi? Sayıya, hesaba gelmeyen bunca güzellikler karşısında nankörlük mü edelim? O'nu yok mu kabul edelim?
Tasavvuf erbabı der ki; "Akıllı insan, Allah'ı tanıyan, nimetlere şükreden insandır”.
Aynı yolda yürüdüğümüz, aynı davayı savunduğumuz dostların birbirine ihanet etmesi, vefasızlık göstermesini akıl kabul eder mi?
Mevlana şöyle der;
"Vefa, dostluğu dünya nimetlerine değişmemektir”,
"vefa nedir bilir misin? Vefa; arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefa; dostluğun asaletine, verilen sözlere, hayallere ihanet katmamaktır. Vefa; ötelerin sonsuz ödülü karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır.”
"vefayı, vefasızda; edebi, hayasızda; merhameti, vicdansızda arama.”
"Gel de, birbirimizin kadrini bilelim. Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden.”
"Bir gönlümü kırdın? Ağlamalısın. Hele özür dilemesini bilmiyorsan, senden dost olmaz, senden yaren olmaz. Ya incittiğin, kırdığın gönlü Allah seviyorsa, Resulullah seviyorsa, hatta arz-u sema dahi seviyorsa…”
"Seni iki şey anlatır; hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır, her şeyin varken sergilediğin tavır.”
PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
SÖZLERDE KENDİMİZİ ARAMAK
SEVGİ, İNSANA HAS BİR MEZİYETTİR!
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
YAZARLIK HAYATIM-YAYIMLANAN KİTAPLARIM VE EVRENSEL MESAJLAR SERİSİ
VAKT-İ MUHABBET
VUSLATININ 751. YILINDA MEVLANA
HER ZALİM CEZASINI ÇEKECEK!
TEVHİD’İN HAYATA YANSIMASI
PAYİTAHTA RUH VERENLER