Bu Cadı Kazanı Ne Zamana Kadar Kaynayacak?

Hergün saldırı, her gün hakaret, her gün sitem ve her an, her mekanda gönderme yapmalar!...ne oluyor Allah aşkına? Nereye kadar devam edecek bu çirkinlikler? Hiç durmayacak mı? Hiç sonlanmayacak mı? Ne yapmak istiyorsunuz? Aklınızın tabanı ne? Bir pire için neden yorgan yakıyorsunuz? Neden yangına körükle gidiyor ve ateşin üstüne benzin döküyorsunuz? Bilmiyor musunuz; ateşi, suyun söndürdüğünü? Bilmiyor musunuz; suyun, her ateşe çare olduğunu?
Yapmayın dostlar! Etmeyin beyler! Allahınızı severseniz bu birlik ve beraberliğimizi dinamitleyen, barış gemisinin batmasına zemin hazırlayan hareketlerden uzak durunuz. Evet, bir hata, bir yanlış, hatta bir suç var idiyse, bunun yolu; durmadan fitneyi kaşımaktan geçmez!
Bakınız Mevlana ne diyor?     
“Sıcak da söylese, soğuk da söylese; hoş gör ki, sıcaktan, soğuktan ve cehennem azabından kurtulasın.”
“Âlemin ayıbını söyleyen,  daha fazla yol kaybeder. Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını görür. Kim, birisinin ayıbını görürse, o alınır, o ayıbı kendisinde bulur. Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gaybtan. Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birinde o ayıp, senden de zuhur edebilir:”
 “Ayıplar, kirleri reddettiğinden ayıp oldu. Kayıplar, onlara hasedi yüzünden kayıp kesildi.”
“Balçığın içinde tevile ruhsat vermektesin. Çünkü oradan gönlünü almak istemiyorsun ki.”
“İşi çok karıştırmayın da, sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”
 “İbadetteki ihlâsı Ali’den öğren. Allah aslanını hilelerden arınmış bil. Savaşta bir yiğidi alt etti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı. O, her peygamberin, her velinin öğündüğü Ali’nin yüzüne tükürdü.  Ali, derhal kılıcını elinden attı, onunla savaşmakdan vaz geçti. O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşırdı. Dedi ki: “Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın? Benimle savaşmadan daha âlâ ne gördün de, beni avlamakdan vaz geçtin? Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlığın yatıştı? Böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi?
Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu. Gönlümde, canımda bir şule parladı. Yiğitlikte Allah aslanısın, mürüvette kimsin, bunu kim bilir?”
Ali dedi ki: “Ben kılıcı Allah için vuruyorum. Allah kuluyum, ten memuru değil. Allah aslanıyım; heva ve heves aslanı değil. İşim, dinime şahittir.”
“Ancak Allah için birisine düşmanlık etmeli.”
“Hilim kılıcı, demir kılıçtan daha keskin, hatta yüzlerce ordudan daha galip, daha üstündür.”
“Nice düşmanlıklar vardır ki, dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki, yapılmaya döner.”
“Belayı def etmenin çaresi; sitem etmek değildir. Buna çare; ihsandır, aftır, keremdir.”
“Şeriatta ihsan da var, ceza da... Padişah, başköşeye geçer. At, ahıra bağlanır.”
“Allah’ın yarattığı hiçbir şey abes değildir. Kızgınlık, hilim, öğüt, hile. Hepsi doğrudur.”
“Aflar; her gece şu gönülden çıkar, güvercinler gibi sana uçar, ulaşır.”
“Halkı, ırmak gibi, sel gibi affet, yıka, arıt. Kendi denizine daldır, temizle.”
“Ört de, senin ayıbını da örtsünler. Kendine emin olmadıkça, kimseye gülme.”
“Kendine yapılmasını istediğin şeyi âleme yap. İster eziyet olsun, ister zarar.”
 “A gönül, o kusurlara karşılık özür dilemek için neler düşünmüşsün? Ondan, bunca vefalar gelmede, senden ise, bunca cefalar.”
“Ondan; bunca keremler, senden ise, aykırı, ileri geri işler. Ondan bunca nimetler, senden ise, bunca hata...”
“Hepimiz; “Elest”’ten beri, el ele vermişiz. Şükürler olsun ki sonunda yine kavuştuk birbirimize.
Hepimizin yolu bir, gönlü bir. Hepimiz de aynı şaraptan sarhoşuz biz.
İki dünyadan da aşkı seçtik. O aşktan başka hiçbir şeye tapmıyoruz biz.
Can, ne acılıklar tattı, neler çekti ayrılıktan. Fakat sonunda, ayrılıktan da kurtulduk.


Yazarın Diğer Yazıları