Böyle Derekelere Düşmemek Lazım

“insan çiğ süt emmiş”, “Bozuk olursa maya, ne ahlak dinler ne haya”, “Sütü bozuk”…. Deyimleri, günlük hayatta çokça kullanılan ifadelerdir. Yerindedir. Aslında atalarımızın her sözünde, her kelimesinde, her cümlesinde adeta hayat veren prensip kabilinden noktalar vardır. 
“ben, aklıma geleni söylerim”, “ben, lafımı esirgemem” diyenler, karşılarında daha sert söylem, daha akla gelmedik ifadelerle karşılaşır. Etki- tepki meselesi. Dilin kemiği yok, her tarafa döner. Dili kullanan insandır. Dil, senin elinde, senin yetkinde bir et parçasıdır. İstersen gelişigüzel konuşur herkesi yaralarsın, istersen susar, insanların sana karşı bakış ve düşüncelerini olumlu hale getirirsin.
“kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” güzel bir ilkedir. İncitme ve incinme de öyle! Sevgililer sevgilisi Hz. Peygamberimiz; “siz bana iki şeyi koruyup muhafaza edeceğinizi söyleyin, ben de size cenneti garanti edeyim, bu iki şey; dil ve cinsel organ” buyurur. Hz. Ali (RA); “söz senin mahkûmundur, eğer onu söylersen, sen ona mahkûm olursun.” Der. 
Cenabı Hak; “ey resulüm, eğer sen, kırıcı ve kaba olsaydın, etrafında kimse kalmazdı” buyurur. Hz. Musa ile Hz. Harun peygamberlere Allah’ımız; “Firavun’a yumuşak söyleyin, belki anlar…” diyerek, konuşmanın, dili kullanmanın ne kadar önemli olduğunu belirtir. 
Her önüne gelene, kaba, saçma sapan, konuşulmaması gereken çirkin ve ağır ifadeler kullananlar, sevilmez, toplumdan dışlanır. Bir insan düşünün, zamanında en yüksek mevkilere gelmiş, her makamın mutluluğunu tatmış, birlikte çalıştığı arkadaşlarıyla aynı davayı paylaşmış, hatta türlü hakaretlere, yalan ve iftiralara maruz kalmış…davayı savunmak için, arkadaşlarına toz kondurmamış, laf söyletmemiş! Bu tavrıyla halktan da güzel tepkiler almış ve alkışlanmış! Ama zaman zaman dili yüzünden, başına da gelmedik kalmamış! Hele, makamdan gidince artık iyice şirazeden çıkmış! Birlikte yol aldığı, davayı birlikte göğüsledikleri arkadaşlarını ve sahip olduğu davayı karalayacak duruma gelmiş! 
Böyle insanlara siz nasıl olur da güvenebilirsiniz? Evet, ilk başta rengini belli etmiyorlar ve etmezler. O kadar ki; makam elde etmek için olmadık soytarılığı bile caiz görürler, öpmedik el, bükmedik bel bırakmazlar! Tabii niyetini bilemezsin, ne zamana kadar? Yaptıkları ve söyledikleri ortaya çıkıncaya kadar! Onun için; “ameller niyetlere bağlıdır.” Denir. Eğer bir şey yapıyorsa, o, niyet sonucudur. Yaptığı kötü ise; “ben böyle bir şey düşünmedim” diyemez. Her eylem, her fiil, her aksiyon… düşünce sonucudur. Önce kafada planlanır, programlanır, sonra uygulamaya geçilir. 
Mevlana der ki; “bulanmadan akmak ne güzeldir,” “ya olduğun görün, ya göründüğün gibi ol”. Yüce Mevla’mız da; “Niçin yapmadığınızı söylersiniz?” diyerek bizleri uyarır. 
 
 
Yazımı Bestami Yazgan’ın şu şiiriyle bitirmek istiyorum
 
GÜLÜ İNCİTME GÖNÜL
 
Çiçeklerle hoş geçin,
Balı incitme gönül.
Bir küçük meyve için
Dalı incitme gönül.
 
Konuşmak bize mahsus,
Olsa da bir güzel süs,
‘Ya hayır de, yahut sus,’
Dili incitme gönül.
 
Sevmekten geri kalma,
Yapan ol, yıkan olma,
Sevene diken olma,
Gülü incitme gönül.
 
Başın olsa da yüksek,
Gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek
Yolu incitme gönül.
 
Mevlâ verince azma,
Geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma,
Külü incitme gönül.
 
Dokunur gayretine,
Karışma hikmetine.
Sahibi hürmetine
Kulu incitme gönül.

Yazarın Diğer Yazıları