Bizim Şairlerimiz, Bizim Ediplerimiz

Çocukluğumda adını ilk öğrendiğim isim Mehmet Âkif Ersoy'dur. Babam rahmetli, onun Safahatı'ndan bölümler okurdu. İlk öğrendiğim ve de ezberlediğim şiir; İstiklal Marşı'dır. İstiklal marşını ezberlediğim zaman daha okula gitmiyordum.

Okula başladığımda öğretmenlerimin; edebiyata düşkünlüğü ve bir kısmının şair, romancı… oluşu beni edebiyata yönlendirdi. Tabii bu öğretmenlerim, meşhur edebiyatçı değildi. Kendi çaplarında şiir yazıyor, kendi çaplarında hikaye ve romanlar kaleme alıyordu.

İmam Hatip Lisesi'nde ( o zamanki adı; İmam Hatip Okulu idi) edebiyat hocalarımız; Mehmet Âkif, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip, Namık Kemal, Mehmet Kaplan, Cahit Sıtkı Tarancı…ve sayamadığım, bizim şairlerimizi, bizim ediplerimizi okuyup öğrenmemizi isterlerdi.

Fakat bendenizi en çok ilgilendiren Mehmet Âkif'ti. Özellikle onun; İslam'a, milli duygulara ve kahramanca mücadelesine hayran oluyordum. Dik duruşu, kararlılığı, tavizkar olmayışı, sabır ve sebat örneği oluşu bendenizde derin etkiler bırakıyordu.

Fakat hafızamdan gitmeyen ve sık sık sorguladığım bir soru var;

 

Mustafa Kemal neden Âkif'in cenazesine sahip çıkmadı? Milli şairimize cenaze törenini neden çok gördüler? Resmi makamlar niçin onun cenazesiyle ilgilenmedi?

O kadar acı olmuş ki; 28 Aralık 1936 yılında şiddetli bir soğukta kaldırılmış, cenazeyi taşıyan cenaze arabasını Beyazıt Camiinde üniversite öğrencileri karşılaşmış. Taputun üstünde örtü olmadığı gören öğrenciler, sağa sola koşup Türk bayrağı bulmuş ve taputa örtmüşler!

 

Ölüm haberini alan; edebiyatçılar, öğretim üyeleri ve sevenleri taputun etrafını çevrelerler. sadece edebiyat fakültesinin çelengi vardır.

İbrahim Alaaddin Gövsa, Âkif'e ilgi gösterilmemekten şikayet eder. Dr. İhsan Unaner de şöyle der;

-"Çıplak tahtaları bir vefasızlık şahidi gibi sırıtan ihmal edilmiş bir taputu, Âkif'in cenazesi diye musallaya götürdük. Namaz kılınmış ve cenaze harekete hazırlanmıştı. Çelenklere göz gezdirdim. Edebiyat Fakültesin çelengi gözüme ilişti. Digger fakülteler galiba göndermemişlerdi. Cenaze, kendisini seven bir kaç yüz gencin elleri üstünde haereket etti. Onu, son vazifesine koşan bir gençlik kütlesinin hararetli kadirşinaslığından da mahrum etmek isteyen inat ve ısrar, nihayet mağlup olmuş ve mezarlığa otomobille göndertmemişti. Bu hazing merasim içinde gözlerim, resmi şahsiyetlerin siyah silindirlerini (Silindir şapkalarını) bîhude (boş yere) araştırdı. Şairin ebedi hürmetkârı olan bir kaç kıymetli edebiyatçıdan, bir kaç yüz genç üniversiteliden maada (başka) kimse bulamadım.”

 

Mithat Cemal, Musallaya bırakılan bir cenazede kimseyi göremeyince, bunu kimsesi olmayan bir cenaze sanır. Cenazenin üstü açılınca, Âkif'in cenazesi olduğunu görür ve üzülür.

 

Milli şairimize duyulan bu ilgisizliğin sebebi neydi? Mehmet Doğan diyor ki;

-"Üniversite idaresinin Ankara'dan aldığı talimat üzerine gençleri; "bu, rejim muhalifi, mürteci şair”in cenazesine katılmamaları için uyardığını ileri sürüyor. Bu cenaze, Cumhuriyet tarihinde maşeri, kendiliğinden bir protestonun dışa vurulduğu ilk hadisedir.”

 

Burhan Bozgeyik;

-"Mehmet Âkif vefat ettiğinde, hiçbir resmi teşekkül, hiçbir resmi zevat, en ufak alaka göstermemiştir. Merhumun taputunu dört hamal, getirip bir lokantanın önüne bırakmış. Bunu öğrenen gençler, Âkif'e sahip çıkıp, onun taputunu Kâbe örtüsüne ve ay yıldızlı Bayrağa sarmış ve eller üstünde mezarlığa götürüp defnetmişlerdir. Gençliğin bu ilgisi, Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı M. kemal'i kızdırmıştır.” Der.

 

16 Aralık 1971 tarihli "Babıâli'de Sabah” gazetesinde Dr. Neşet Adnan Zentürk'e ait bir nakdot vardır;

"Atatürk, cenazeye katılmamış, katılan gençleri de kınamıştır. Cenazenin kaldırılmasına üniversite gençliğinin öncülük etmesi M. Kemal'i öfkelendirmişti. Cenazeden sonar İstanbul2a geldiği bir gün kendisine gösteri yapan; " yaşa gazi” diye tezahürat yapan gençlere;

-"Ben size, devrimlerimi emanet ettim. Siz ise, benim devrimlerime karşı olan, Mehmet Âkif'in cenazesini büyük bir törenle kaldırdınız” diye sitemde bulunur ve ağır konuşur.”


Yazarın Diğer Yazıları