BİZ MUHARREM’İN NERESİNDEYİZ?

Muharrem Hicri takvime göre yılın birinci ayı. Muharrem Arapça bir kelime olup, kelime kökü itibarıyla "haram"dan türemiştir. Kelime karşılığı; haram olan, yasaklanan, hürmet edilen anlamındadır. Bu ay Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından Allah'ın ayı diye nitelendirilmiştir (Müslim, Sıyâm, 202-203 [1163]). Bu niteleme Muharrem ayının faziletine, ilahî feyz ve bereketinin bolluğuna işarettir.

Hz. Ömer'in halifeliği devrinde 638 yılında Resul-i Ekrem'in Mekke'den Medine'ye hicretinin resmi takvim başlangıcı olarak kabul edilmesiyle muharrem hicri yılın ilk ayı olarak belirlenmiştir.

Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'in Mekke'den Medine'ye göçü olan Hicret ile başlayan İslami takvime göre 1446 yılının ilk günüdür. Muharrem ayının ilk günlerinde oruç tutmak tüm Müslümanlar için müstehaptır.

Alevi-Bektaşiler Ehlibeyt muhabbetini kendilerine yol edinmişlerdir. Yolları, erkânları Ehlibeyt aşkı ve hayatları üzerine teşekkül etmiştir. Bu sebeple onlar için Muharrem ayı, Kerbela hüznüne bürünmeyi ifade eder. Kerbela'da çekilen acılara ortak olmayı, Hüseyin ile haldaş olmayı dilerler.

Muharrem; Kerbela hüznünü yaşamaktan ziyade, o hüzne düşmemenin yollarını aramak, siyasi mülahazalara girmemek, "Müslümanlar kardeştir” ilahi ilkesini kendimize rehber edinip, birliğimizi bozmamanın yollarını ilke edinmekten geçer.   

Hicret; geçmişte kalan bir şey değil, hala insanlık tarihini etkilemeye devam eden bir olay olarak özel bir zaman diliminin oluşmasına yol açmaktadır.

Muharrem'i, hicretle birlikte ele almak lazım. Kur'an'da, "fisebilillah” ifadeleri vardır. Anlamı; Allah yolunda demektir. Allah yolu, dünya kurulduğu andan itibaren kıyamete kadar süreceğine göre, kıyamete kadar hicret devam edecek demektir. Her insan, Allah yolunda olmaya ve kalmaya devam etmek zorundadır. Hiçbir insan, Allah'ın ilahi kurallarının dışında değildir ve olamaz da. Tabir yerindeyse, Allah'ın ilahi kanunları bizi çepeçevre kuşatmıştır. Ya bu dünyada onlara uygun davranır, hayatımızı düzene sokarız, ya da sonuç felaket olur! Kimsenin, "ben Allah'ın kuralını tanımıyorum, Allah'ı kabul etmiyorum” deme lüksüne sahip değildir.

"Hicret, haramdan helale gitmektir. Hicret; Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak durmak…” gibi birçok yorum yapılacak! Hatta bu başlığı; "Hizmetimiz Kime?” ,”Kime yolculuk yapıyoruz?”, "Kimin düdüğünü öttürüyoruz? Diye de söyleyebiliriz!

Gerçekten biz Müslümanlar, daha doğrusu "Müslümanım” deyip de Müslümanlığı içine sindiremeyen, Kur'an hükümleri dudaktan aşağı inmeyen, riyakârca tavır sergileyenlerin hicreti kime? Paraya mı? Mala mı? Kadına mı? Makam ve mevkie mi? Hırs ve tamaha mı? Bencilliğe mi? Çıkarcılığa mı? Münafıklığa mı? Firavun'a mı? Nemrut ve Nemrutlaşanlara mı? Siyonist zihniyete mi?

Eğer hicret; Allah'ın yasakladıklarından uzak kalmak ise- ki öyledir- dünya Müslümanlarının ahvaline bakmamız gerekir. Dünyada Müslüman kanı akıyor! Bir avuç İsrail Devleti, dünyanın gözünün içine baka baka katliam yapıyor! Devletler, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi sessizce, aymazca, vurdumduymazca… bu katliamı seyrediyor.

İsrail, Mescidi Aksa'ya postallarıyla girerek, camiyi tahrip etti. Kan kol geziyor. Sadece cami değil, kilise ve havraları yıkmaktan, tahrip etmekten geri durmuyor. Arz-ı Mev'ud hayalini yürürlüğe koymak için adım adım ilerliyor! Siyonizm, bütün dünyada kan içmeyi sürdürüyor.

Baktığımız zaman; bütün yer altı zenginliklerinin, İslam ülkelerinde olduğunu görüyoruz! Bugün dünya, petrole muhtaç! Petrolün çoğunluğu da İslam ülkelerinden çıkmakta! Yani demem odur ki; İslam ülkelerinin elinde çok büyük bir güç var. Bunu kullanarak; İsrail, ABD, Siyonizm… gibi dünyayı ateşe vermeye yeltenen kurum ve kuruluşlar, devletlere, "dur bakalım, nereye gidiyorsun? Bu katliama son ver, değilse bir kaşık suda seni boğarız, aklını başına al!” deme cüreti gösterme gücüne sahip! Hani bir zaman Fransa dans icat etmişti de, Kanuni Sultan Süleyman, mektup göndererek; "o dansı hemen kaldır, değilse dünyayı başına yıkarım” demişti!

Tarih boyu; Peygamberlerin hüküm sürdüğü, İlahi kelamların terennüm edildiği, birçok peygamber ve ulu kişilerin arzı endam ettiği kutlu mekânlardır! Burada hayat var! İsrail; Arz-ı Mev'ud (Vaad Edilen Topraklar) diye uydurma bir hayal içinde tahrif edilmiş kitapları (Tevrat) ındaki hükümlere göre hareket ediyor! Onlar tahrif edilmiş bir kitaba uyuyorlar da, Müslümanlara ne oluyor? Tahrif edilmemiş, edilmeyecek olan Kur'an'a uygun davranmaktan neden uzak kalıyorlar? Niçin Allah'ın emirlerine, kör, sağır, dilsiz oluyorlar? Ne hakla İslam'ın peygamberinin dedikleri istikamette davranış sergilemiyorlar? Kaldı ki hiçbir peygamber; "yeryüzünü ateşe verin, insanları katledin, savaşı sürdürün, teröre destek verin…” dememiştir! Hak dinlerin, hak dinlerin peygamberlerinin amacı; birlik, kardeşlik, barış, sevgi ve cennet gibi bir dünya tesisidir! Yani Tevhit'tir.

İsrail katliamına Müslüman ülkelerden neden ses gelmiyor? Yoksa onlar da İsrail uşağı mı? Dünya bu katliama niçin sesini çıkarmıyor? Acaba hepsi İsrail yandaşı, İsrail kölesi mi? Hani nerede BM? Nerede "dünyaya barış getireceğiz, demokrasi getireceğiz" diye bas bas bağıranlar? Uyanın dünya Müslümanları! El ele verin. "Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan" olduğu şuurunu elde edin! Kur'an'a yönelin, Allah'ın yasalarına hayatınızı adayın! Eğer yapmazsanız, bu ateşin, bütün dünyayı yakıp kavuracağını unutmayın!

Hayatımız hicretlerle doludur. Hepimiz hicret edeceğiz ve hicret ediyoruz. Bu dünyadan ahirete intikal eden, hicret ediyor. Yaşarken; "ilay-ı kelimetullah” için mücadele veren insanlar hicret ediyor. Her peygamberin hayatında hicret vardır. Yalnız anlamlı olan, insana değer kazandıran; peygamberî hicrettir.


Yazarın Diğer Yazıları