PAYİTAHTA RUH VERENLER
Konya için tehlike çanları çalıyor
HER NEFİS ÖLÜMÜ TADACAKTIR
PUZZLE
MUSİBETLER BİZİM ESERİMİZDİR
Eğitim de denetim de şart
FACİALAR KADER DEĞİL
MODERN DÖNEM ARAP EDEBİYATÇILARININ TÜRKİYE VE TÜRKLERE BAKIŞI 1
Futbol hatalar oyunu derken bunu kastetmemiştik
Keyifsiz Maç, Ortada Hakem Yok
Felaketlerin İlk Adımı Suçlunun Masa İlan Edilmesiydi
SURİYE
Enflasyonu düşürmek için talebi öldürmek yerine, üretim arzındaki sorunlara çözüm aramalıyız
AVRUPA’NIN KARANLIK TARİHİ
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -3-
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Alfa Romeo Junior
Bir insan düşünün, durmadan; barıştan, kardeşlikten, sevgiden, ilerlemeden, dostluktan dem vursun.
Bir insan ki, ömrü boyunca İslam'ı yaşamış, etrafına yaşantısıyla örnek olmuş. Bir insan tasavvur ediniz ki, her dinden, her ırktan, her milletten, her ülkeden, her coğrafyadan, her mezhep ve meşrepten insana kucak açsın.
Evet sözünü ettiğim insan Hz. Mevlana'dır. Bu değerli insan, Kuran dostu, Peygamber âşığı, İslam'ın bendesi olmuştur. Yaydığı sevgi mesajları, kaynağını 1399 yıldır ortada olan ve bütün dünyaya varlığını kabul ettiren İslam'dan alır.
"imandır o cevher ki ilahi ne büyüktür,
İmansız paslı yürek sinede yüktür”
Hz. Mevlana; herkese hoşgörüyle yaklaşmış, hoşgörüyle bütün; kin, düşmanlık, nefret kapılarının kapanmasına sebep olmuştur.
Mevlana hoşgörü konusunda bakın ne diyor:
Beri Gel
Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.
Ne diye bu direnme böyle, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek,
Ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin yoksulu hor görür, ne diye?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, ikiside,
Peki, kutlu ne, kutsuz ne?
Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
Başımız da tek, aklımız da tek.
Ne diye iki görür olup kalmışız
İki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?
Sen habire gevele dur bakalım,
Habire 'Usul boylu birlik çam ağacı' de,
Sonu nereye varır bunun, nereye?
Şu beş duyudan, altı yönden
Varını yoğunu birliğe çek, birliğe.
Kendine gel, benlikten çık, uzak dur,
İnsanlara katıl, insanlara,
İnsanlarla bir ol.
İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz.
Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.
Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini.
Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini.
Tertemiz can canlığını işler, canlığını.
Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.
Ama sen canı da bir bil, bedeni de,
Yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine,
Hani bademler gibi, bademler gibi.
Ama hepsindeki yağ bir.
Dünyada nice diller var, nice diller,
Ama hepsinde anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
Sular nasıl bir yol tutar, gider.
Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak,
Can nasıl koşar, bunu canlara iletir.
"Sıcak da söylese, soğuk da söylese; hoş gör ki, sıcaktan, soğuktan ve cehennem azabından kurtulasın.”
"Âlemin ayıbını söyleyen, daha fazla yol kaybeder. Ne mutlu o kişiye ki, kendi ayıbını görür. Kim, birisinin ayıbını görürse, o alınır, o ayıbı kendisinde bulur. Çünkü insanın yarısı ayıptandır, yarısı gaybtan. Sende o ayıp yoksa da yine emin olma. Olabilir ki o ayıbı sen de yaparsın, günün birinde o ayıp, senden de zuhur edebilir:”
”sakalın çıkmıyorsa, başka sakalsızları kınama”
"Ayıplar, pirler reddettiğinden ayıp oldu. Kayıplar, onlara hasedi yüzünden kayıp kesildi.”
"Balçığın içinde tevile ruhsat vermektesin. Çünkü oradan gönlünü almak istemiyorsun ki.”
"İşi çok karıştırmayın da, sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”
"Dostların hatası, yabancıların doğrularından daha iyidir:”
"İbadetteki ihlası Ali'den öğren. Allah aslanını hilelerden arınmış bil. Savaşta bir yiğidi alt etti, hemen kılıcını çekip üstüne saldırdı. O, her peygamberin, her velinin öğündüğü Ali'nin yüzüne tükürdü. Ali, derhal kılıcını elinden attı, onunla savaşmadan vaz geçti. O savaşçı er, bu işe, bu yersiz af ve merhamete şaşırdı. Dedi ki: "Bana keskin kılıcını kaldırmıştın, neden kılıcı indirdin ve beni bıraktın? Benimle savaşmadan daha âlâ ne gördün de, beni avlamadan vaz geçtin? Ne gördün ki bu derecede kızgınken kızgınlığın yatıştı? Böyle bir şimşek çaktı, sonra sönüverdi?
Ne gördün? O gördüğün şeyin aksi bana da vurdu. Gönlümde, canımda bir şule parladı. Yiğitlikte Allah aslanısın, mürüvette kimsin, bunu kim bilir?”
(Kaynak: ÖZTÜRK Kazım, Mevlana'nın Tefekkür Dünyası, Tebeşir Yayınları, Konya)
PAYİTAHTA RUH VERENLER
DOSTLARDAN KURTULUŞ YOK
RUBAİLERİMDEN SEÇMELER
VATAN SEVGİSİ LAF İLE OLMAZ
AYMANAS’TA ZAMAN
İNSANLIĞI KAYBETMEYELİM!
ASR-I SAADETTE ŞİİR
GERÇEKTEN SAMİMİ MİYİZ?
HER ZALİM CEZASINI ÇEKECEK!
HAYATA BAKIŞ