Bugün Ramazanın 16’sı. Artık çıkmasına 13 gün kaldı. Üç ayların sonuncusu olan, her Müslüman’ın merakla beklediği ve “On bir ayın sultanı” dediğimiz Ramazan yavaş yavaş inananları terk ediyor!
Ramazan; Kur’anın inmeye, İslam’ın gelmeye, cahiliye karanlıklarının insanlığı terk etmeye başladığı kutlu bir ay! Onun için; “Kur’an ayı” denir. Yani bu ayda; Kur’an okunur, hatim yapılır. Mukabele geleneği devam ettirilir. Gündüzleri oruç tutulur, akşamları da teravih namazı kılınır.
Bu, bize bir şeyler anlatıyor. Oruç, Allah’ın bir emridir. Yaratan biz Müslümanlara; “verdiğim bu kadar nimet karşısında bana yılda bir ay oruç tutarak ibadet ediniz” diyor. Oruç, İslam’dan önceki dinlerde de vardı. Zira ilk din tevhid dini olarak, ilk insanla birlikte var olmuştur. Demek oluyor ki; Hak din, dünya yaratıldığı günden beri varlığını sürdürüyor ve kıyamete kadar da sürdürecek.
Yahudiler, Ekim ayına rastlayan yılbaşlarından on gün sonra, gün batımından ertesi günün gün batımına kadar oruç tutarlar. Bu güne, “kipur” derler. Ayrıca yılın farklı günlerinde tuttukları başka farz ve nafile oruçlar da vardır.
Hıristiyan şeriatında, Hz. İsa, kendisine peygamberlik gelmeden önce kırk gün oruç tutmuş, Hıristiyan din adamları da, bunu ibadet telakki etmişlerdir.
Oruç; kişinin iradesini güçlendirir. Bu, sadece aç kalmaktan ibaret değildir. Fakir, aç, açık, muhtaç, kimsesiz, ihtiyaç sahiplerine el uzatmak, onların çektiği sıkıntıları yaşamak yani empati kurarak, sosyal adaletin tesisine yardımcı olmaktır.
Oruç, aynı zamanda, midenin dinlenmesi, yılda bir ay adeta bir makine gibi olan vücudun revizyona girmesi ve bakıma alınması anlamı taşır.
Ramazan ayında; cinayetler, hırsızlıklar, katliamlar, kötü davranışlar… aza inmektedir. Çünkü oruç, bir disiplindir. Hayatın hızla giden akışı karşısında kötülüklere karşı bir çeşit fren görevi görür.
Nereden bakarsak bakalım orucun, insana büyük yararı bulunmaktadır. Allah, hiçbir kuluna gücünün üstünde bir yük yüklemez. O, her zaman kullarının yararını düşünür.
Hiçbir gayri Müslim (Hıristiyan ve Yahudi…) Müslümanların yanında, ramazan ayında açıktan yemek yemez. Müslümanların kutsal aylarına saygısızlık olmasın diye! Diğer dinlere mensup olanlar, Müslümanlara karşı edebi aşan tavır sergilemezler!
Bir üniversitede; Oruçla, ramazanla, dini değerlerle alay eden görüntüler basına yansıdı! Caddelerde, sokaklarda alenen oruç yiyen, oruç tutmamayı adeta bir marifet sayan, ağızlarında sigara, ellerinde kola ve bilmem ne… ile arzı endam edenler var!
Sormak hakkımız değil mi; “siz Hıristiyan mısınız? Yahudi misiniz? Yoksa Müslüman mı? Eğer Hıristiyan’ız veya Yahudi’yiz diyorsanız, neden Müslüman’ların oruçlu olduğu bir günde açıktan, onlara saygısızlık edercesine oruç yiyorsunuz? Kaldı ki hiçbir Hıristiyan ve Yahudi, başkalarının dini değerlerine saygısızlık etmez. Yok Müslüman’sanız-ki Müslüman olanlar da var(!)- madem Ramazanda oruç tutmadınız, madem bu kutsal ayı nazarı itibara almadınız o zaman Müslümanların kutlaması gereken bayrama ortak olmayınız! Bayram, ramazanı idrak eden, orucunu tutan, Kur’anla hemhal olan, eksiksiz biçimde ibadetlerini yapmaya çalışanların hakkı değil mi? Dini değerlere önem veren, Allah’ın mesajlarına kulak veren, her anını “insanca” yaşayanların hakkıdır bayram!
Tabii ki, pişman olmak, yapılanlara nedamet getirmek, İslam’ın güzelliklerine kapı aralamak için bu bayramı vesile edinenlere de İlahi lütuf kapıları açıktır. Ama devamlı olmak şartıyla. Kuranı anlayan, gönlüne indiren, hayatının akışının değişmesine sebep olanlar, bayramı hak ederler. Ne mutlu böyle olanlara! Ne mutlu bayramı hak edenlere!