BAŞIN SAĞ OLSUN TÜRKİYE’M!

 

Cumartesi günüydü; ülkemden güzel haberlerin, sevindirici gelişmelerin, insanlarımızın hayat veren kahkahalarının, dostluk görüntülerinin, devletler arası dostluk görüntülerinin, Türkiye'mizin bekası için yapılan çalışmaların…haberlerini almak ve mutlu olmak için bekliyorduk ki bir anda yüreğimize kor düştü!

Bartın/ Amasra kömür ocağında Grizu patlaması olduğu, işçilerimizin mahsur kaldığı haberi geldi ilk anda kulağımıza. İnşallah, sağ salim kurtulurlar, kimsenin burnu kanamaz, hiçbir eve ateş düşmez, eşler dul, anneler evlatsız, çocuklar babasız kalmaz temennisinde bulunduk. Bütün dikkatimiz haber kanallarına kilitlendi, yetkililerden gelecek güzel bir haber bekledik. Tüm sağlıkçılarımız, Emniyetimiz, Afad ekiplerimiz, itfaiye, arama kurtarma timlerimiz…felaket yerindeydi. Hepsi cansiperane bir şekilde çalışıyordu. Devlet erkânı tam kadro Amasra'ya çıkarma yapmıştı. Zaten her zaman böyle yapıyorlardı.

O da ne? Maden ocağında ölenlerin olduğu, yaralıların durumlarının ağır olup hayati tehlikeleri bulunduğu haberi geldi. Şehit olanların sayısı 41'e çıkmıştı. Türkiye'nin başı sağ olsun. Ailelere baş sağlığı, yaralı kardeşlerime de Rabbimden acil şifalar dilerim. Böyle durumda ne yapılır, elbette dua edilir. Bizler de ellerimizi açtık;

"Allah'ım ocaklara ateş düşürme! Daha fazla kardeşimiz ölmesin. Bu felaket son olsun. Maden ocaklarındaki ihmaller son bulsun, vatandaşlarımıza acı çektirme, kötü haberle yuvaları yıkma!” diye dua ettik. Elbette dua gerekir, ama önce fiili dua, sonra kavli dua.

Maden kazaları Türkiye'mizin kaderi mi? Tedbirsizliğe, denetimsizliğe, adam sendeciliğe…kader diyebilir miyiz? İşi savsaklamak, daha çok kazanmak için insanımızı feda etmek, hırs yüzünden canlarımızı kaybetmek, dünya teknolojide yarışırken, maden ocaklarında robot ve makine yerine hala insan çalıştırıp, diri diri mezara gömmek…hangi akla hizmet etmektir?

Her şeyi kadere bağlamak doğru mu? Kader günah keçisi mi? Gerekli tedbir alınmayacak, teknik imkânlar kullanılmayacak, ikazlara, tehlikelere kulak verilmeyecek mi? "Amel-i salih” denilen bir deyimimiz var; Bu, hangi işi yaparsan en iyisini yap, yaptıklarında aksaklığa, eksikliğe mahal bırakma, yaptıkların ahlaki olsun… demektir.

İşi en iyi yapmak, aynı zamanda tevekküldür. Tevekküle girmeden, gereğini yapmadan kaza gelince;

"Eyvah” demenin manası var mı?

Allah'ımız Kur'an'da şöyle buyurur:

"Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın”. "Aklınızı neden kullanmazsınız?” "Akıl etmez misiniz?”

Çok yakın geçmişte Soma'da birçok vatandaşımızı maden ocaklarında ölüme uğurladık. Sadece Türkiye değil, dünya ağladı. Pekiyi, o günden bu güne ne değişti? Her şeyi hükümetten beklemek dopru mu? Bir felaket olduğu zaman:

  1. Hükümet” demenin mantığı var mı? Hükümet, gerekli yerlere yönetici tayin eder, orayı yönetsin, çekip çevirsin, iyi bir biçimde yönetim sergilesin, çalışanların kılına zarar gelmesin, huzur içinde herkes ekmeğini kazansın… diye gereğini yapar. Bu durumda bütün felaketlerin sorumlusunun Cumhurbaşkanı olduğunu söylemek, ne kadar ucuzculuk ve ne kadar peşin hükümlülüktür! Herkesin peşine polis ve güvenlikçi dikemezsiniz. En güçlü ve en etkili polis, vicdanımızdır. Vicdanı, aklı, irfanı ve iz'anı pazarlarsan her zaman kazalarla yüz yüze kalırız.

Yürekler Yanmasın Artık!

 

Sabah evlerine veda ederler,

Helallik alırlar öyle giderler,

Neşenin yerine kahır katarlar,

Bir daha yürekler yanmasın artık!

 

Grizu patladı birçok can aldı,

Ölüm dehlizinde uykuya daldı,

Ülkenin gönlüne hüzünler saldı,

Bir daha yürekler yanmasın artık!

 

Her birisi insan, her biri değer,

Çalışana kıymet verilse eğer,

Ne güzel olurmuş bu dünya meğer

Bir daha yürekler yanmasın artık!

 

Bahane yerine tedbirler alın,

İşi sağlam yapın gönülde kalın,

Kul hakkının zor olduğunu bilin,

Bir daha yürekler yanmasın artık! (17 EKİM 2022)

 


Yazarın Diğer Yazıları