Anne, Babam Çok Değişti!

Mücahit, evin tek oğludur. Babası Fatih, memurdur. Anne ise, ev hanımıdır. Bir ilkbahar mevsiminde evlendiler. Bu evlilikten Mücahit dünyaya geldi. Evin tek çocuğu olduğu için haliyle biraz şımartıldı!
Baba, etrafın tavassutuyla işe girmiş ve Devlet memuru olmuştu. Memurluk; parası o kadar çok değil, ama standart bir gelir demek. Yani her ay mutlaka eve para girmesi anlamına geliyor. Baba, bu sıkıntılı günlerini hiç yaşamamış, hiç darda kalmamış gibi! Artık memur oldu ya, hani eline para geçiyor ve kimseye muhtaç olmuyor ya! Bu düşünceyle ve bu duygularla hayal kuruyordu. Maaş zamanı geldi, parasını bankadan aldı. Saydı, saydı… bu parayla neler yapılırdı neler! Çalıştığı daireden arkadaşları aradı, “haydi oğlum nerede kaldın? Nasıl olsa maaşını aldın, şöyle kafa çekelim, neşelenelim…”diye Fatih’i kandırdılar! İlk maaşıydı! Evde hanımı beyinin alacağı maaşı bekliyordu! Alacakları vardı. Evde bir şey kalmamıştı. Çocuk ayakkabı isterdi. Hanımının sırtında da giyeceği bir şey yoktu! Bu ihtiyaçları olmasa bile, kazancın harama gitmesi, boşa gitmesi doğru muydu?
Baba, daireden çıkalı epey olmuştu! Nerede kalmıştı? Başına bir şey mi gelmişti? Yoksa parasını ATMden çekerken kapkaççılar parasını çekmiş miydi? Gibi düşünceler içindeyken saat de geç vakit olmuşken Fatih geldi! Ama ne geliş! Ayakta duramıyor, her tarafı kusmuk içinde, elbisesi pislenmiş! Saçı başı dağılmış! Hanımı bu durumu görünce şaşırdı! “Fatih bu ne hal? Ne oldu sana? Biz burada seni beklerken, sen meyhaneye gittin öyle mi? ilk maaşına haram kattın, evin bereketini harama sattın, çocuk ayakkabı bekliyor, benim üstümde başımda bir şey yok! Komşuların verdikleriyle geçiniyoruz! Evin rızkını zıkkıma mı verdin? Allah’ın haram kıldığını sen ne hakla, hangi cüretle alıp içiyor, insanlığından geçiyorsun? Hiç düşünmüyor musun?” diye öfke ve üzüntüsünü ortaya koydu! Koymaz olaydı, bu söz üzerine sen misin bunu diyen, hanımını dövmeye başladı! Bu gürültüye evin çocuğu Mücahit uyandı, “ne oluyor anne? Bu ne hal? Baba, neden dövüyorsun annemi?” diye ağlayarak babaya tepki gösterdi! Baba bu sefer de Mücahid’e tekme tokat girişmeye başladı! Hıncını alamamıştı, kapıyı çekerek dışarı çıktı! Baba içkili olduğunda, kimsenin ağzının tadı olmuyordu. Kötü arkadaş ve kötü çevre yüzünden babanın düzeni bozuldu! İşte bunun için içki haramdı! Her haramda bir zarar, her helalde de bir yarar vardı!
Hanımın iki gözü iki çeşme! Fakat dışarıya da belli etmek istemiyordu bu durumu! Her ne kadar evde kocasına bağırıp çağırsa da başkalarına karşı onu savunmaya çalışıyordu!    


İlk zamanlarda sadece maaşı alınca içen adam, artık sık sık içmeye başladı! Gözü, ne hanımını, ne de çocuğunu görüyordu. Ama hanım; “ne yapalım evin erkeği, dua edeceğiz, bu durumdan kurtulacak” diye kendini teselli ederdi. Çocuk; “anne, babam neden böyle yapıyor? Biz ona ne yaptık? Herkesin babası, hanımı ve çocuğu ile parklara gidiyor, eğleniyor, oynuyor, babalarının sırtına biniyor, babası onlarla güreşiyor!… ben bundan mahrumum! Özlüyorum anne, böyle bir babam olmasını çık istiyorum” diye babasından dert yanıyor, aynı zamanda “iyi baba” hasreti çekiyordu.
Anne oğlunu teselli etmeye çalışıyordu, ama dedikleri doğruydu. Yine de babasına karşı daha fazla nefret içine girmemesi için; “oğlum, baban kötü arkadaş kurbanı. Bir gün düzelecek. Yeter ki bizler namazlarımızda babana dua edelim. Dua, bütün kapıları açar…” diyor fakat gözyaşlarını da içine akıtıyordu.
Günler böyle geçiyordu! Evin de huzuru iyice kaçmıştı! Çocuk, istediği oyuncağı alamamanın özlemiyle yanıyor, anne ise evine bakmayan, fakirlik ve yoksulluk içindeki hayata sabretmeye, göğüs germeye gayret etmenin mücadelesini veriyordu!
Baba, eve gelmeden önce telefon etti. Bir Perşembe akşamı yani Cuma gecesiydi. Dairedeki iki arkadaşıyla sohbete gideceğini söyledi. Hanımı, “şimdi de bir başka arkadaş ayağı mı?” diye tepkisini koydu. Baba, “bildiğin gibi değil, bu arkadaşlar temiz, öyle sandığın gibi değil” diyerek hanımının tedirgin olmamasını söyledi. Gece sohbetten gelinceye kadar evin hanımı hiç uyumadı, babayı bekledi. Acaba dediği gibi, içmeden, ortalığı gürültüye boğmadan mı gelecek yoksa her zamanki gibi mi gelecekti? O da ne; gayet dik ve gayet kendinden emin şekilde ve sarhoş olmaksızın yani içmeden eve geldi. Eve; “selamün aleyküm” diyerek girdi!


Hanım şaşırdı! Acaba doğru mu görüyordu? Yoksa rüyada mıydı? Kendini çimdikledi! Hayır hayır doğruydu. Evin beyi sarhoş değildi ve ilk defa eve bu şekilde geliyordu! Sevincinden oğlunu uykusundan uyandırdı; “oğlum bak baban geldi!” oğlu; “anne neden uyandırıyorsun? Yine beni dövsün diye mi?” dedi. Gözlerini ovuşturarak babasına baktı, bir daha bir daha baktı… o da ne? gerçekten babası sarhoş değildi! Annesine ve kendine de bağırıp çağırmıyordu!
Hanım; “bey bu ne hal? Seni böyle görmeyi çok özlemiştik! Doğruymuş demek, arkadaşlarınla sohbete gitmen, her zaman git” diyerek sevincini ortaya koydu. Demek; Kur’an sohbetleri yarar sağlamıştı! İyi arkadaş insanı iyiliğe, kötü arkadaş da kötülüğe yöneltir sözünün gerçekliği varmış! Kur’an sohbetine başladığından beri baba, içki içmiyor, zamanında eve geliyor, hanımı ve çocuğuyla ilgileniyordu! Artık evde sevinç ve mutluluk rüzgârları esiyordu!
Evin hanımı, “peygamberin ahlakının Kur’andan ibaret olması doğruymuş! Demek, Kur’an yolunda gidenlerin hayatları böyle düzgün olurmuş! Din nasihattir sözü buymuş!” diyerek sevinç çığlıkları atıyordu. Kur’an, hayatı düzene koyar! Aile bağlarını sağlamlaştırır.


Yazarın Diğer Yazıları