Sevgili gönül dostu, muhterem hocam Hasan Çalışkan, sosyal medyada güzel bir paylaşımda bulunmuş. Hepimizi ilgilendiren bu paylaşımı bendeniz de size aktarmak istiyorum;
Pakistan’ın manevî mimarı ve milli şairi Muhammed İkbâl, bir gün Medine’den dönen hacıları ziyaret ederek onlara kâmil bir müminin gönül ufkunu sergileyen şu soruları sorar:
“–Medine-i Münevvere’yi ziyaret ettiniz! Uhrevî Medine çarşısından gönlünüzü ne gibi hediyelerle doldurdunuz? Getirdiğiniz maddî hediyeler; takkeler, tespihler, seccadeler bir müddet sonra eskiyecek, solacak ve bitecek. Solmayan, gönüllere hayat veren Medine’nin ruhanî hediyelerini getirdiniz mi?..
Hediyeleriniz içinde Hazret-i Ebu Bekir’in sıdk ve teslimiyeti; Hazret-i Ömer’in adâleti; Hazret-i Osman’ın hayâsı ve cömertliği; Hazret-i Ali’nin heyecan ve cihadı var mı? Bugün bin bir ıstırap içinde kıvranan İslâm dünyasına gönlünüzden bir asr-ı saadet heyecanı verebilecek misiniz?» Cenab-ı Hak, Mekke ve Medine’nin ruhaniyetinden istifade ederek makbul bir hac ve umreler yapabilmeyi hepimize nasip eylesin!”
Giderken; ihlas, samimiyet, sadakat, tortusuz iman... götürdük mü ki, oradan bu güzellikleri getirelim? İslam'ı samimi olarak yaşıyor muyuz ki, haccımızdan samimiyet bekleyelim? Tabii, samimiyet olmayınca; "tespih getirdim, zemzem getirdim, hurma getirdim, takke getirdim...." deriz! Allah samimiyetten ayırmasın, riyakarlıktan korusun.
Samimiyeti; Mevlana’nın; “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol”, yüce yaratanımızın; “Niçin yapmadığınızı söylersiniz?” ifadeleri çok güzel anlatır.
Samimiyet Öldü mü?
Sen nesin? Kimsin? Nerelisin?
Halin nedir? Aç mısın? Tok mu?
Selam veren yok, hiç empati yok mu?
Gel, baş başa verelim, konuşalım,
Dertlerimizi dökelim, paylaşalım…
Bak gözlerime, neler söylüyor;
“Bende çok mesaj var, dinle” diyor!
Çekinme, ben de bir Allah kuluyum,
Rengime bakma, kılığım seni korkutmasın,
Dilimi anlamazsın ama, duygularımız susmasın.
Aynı dili konuşanlar hep çatışır,
Fakat aynı duyguları paylaşanlar anlaşır!
Hep kaybettik; kabukla uğraşmaktan,
Sahteye takıldık, sesimiz kısıldı konuşmaktan!
Gördüğümüz insanlara, şirinlikler yaptık,
Olduğumuz gibi görünmedik, gösterişe taptık!
“Ne var, ne yok” diyene; “Allah’a duacıyım” dedik,
Hiç samimi olmadık, hep yalan söyledik!
Ağladık, inledik, üzüldük… duyan çıkmadı,
“Beni anlayın” sözüne uyan çıkmadı!
“Paran var mı? ”, zengin misin? ” “makamın ne? ”…
Hep kabuk, hep madde, hep yaldız…!
Gönüller kırgın, kalpler küskün, ruh yalnız!
Elif
Nedir Elif?
İnancında; dimdik olmak,
Hayatında kula kulluk yapmamak,
“Emrolunduğu gibi dosdoğru olmak”,
Sıratı müstakinden başka yola sapmamak,
Elif; Kıyamdır, ayakta duruştur, kararlılıktır! ...
Sözünün eri, evinin eri, eşinin feri olmaktır!
Bakarken elif, söylerken elif, yaparken elif! ...
Elif; ilk olmaktır, ön sırada durmaktır,
Baba olmak, eş olmak, kardeş olmak,
Sırdaş olmak, yoldaş olmaktır!
Elif; kötülere hasım, hayırlara hısım olmak,
Gariplere hemdem, kimsesize tılsım olmaktır! ...
Elif; Komşusu açken tok yatmamak,
Kimseye yan gözle bakmamak,
“kendi için istediğini başkası için de istemek”,
Dünya çıkarı için kimseye küsmemektir! ...
Elif, adam olmak, adam kalmaktır!
Elif; yaratana tam kul olmaktır!
Maske!
Diller uzun, kalp virane,
Gönül iflas, göz bîgane,
Akıl satılık, beyin divane!
İnanç lafta, ruh harabe,
Kur’an rafta, hile şahane!
Sahte
Vefa bir isim olarak kaldı dillerde!
Solmuş, yıpranmış güller ellerde!
Sahte gülüş sırıtıyor yüzlerde!
Seviyorum sözü neye yarar ki?