Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
AİLE VE MUALLİMLİK
FEDAKÂR, DAVA ADAMI EĞİTİMCİLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM
İnce Minaremizi İsteriz
İNSANIN KÖLELEŞTİRİLMESİ VE YENİDÜNYA DÜZENİ
FIRSAT
KURTULUŞ İSLAM’DADIR…
Üzerimize boca edilen kötü haberler
Bugünlerde araçlarda kış lastiğinin önemi ve zamanı
2025 yılında döviz kurlarında dalgalanmalar(volatilite) yaşanır mı?
Ebu’l-Ala el-Ma’arri’nin Risaletu’l-gufran Adlı Eseri
Beyşehir Gölü’nde Suyun ve Emeğin İzinde
ABD’nin Ortadoğu Haritası
Alfa Romeo Junior
Organize İşler
Konyaspor Sezonun En İyi Oyununu Oynadı
ÖCALAN SİLAH BIRAKIN DERSE NE OLUR?
KONYALISIN ETLİEKMEK
Acı hayatlar; her birimizi kederlendiren, içimizi burkan, kalbimizi kanatan, gözyaşlarına boğan insanı olgunlaştıran, her ne kadar acı görünse de çoğunlukla sonu mutlulukla biten hayat değirmenidir. Veya bir tahtıravallidir hayat. Acı hayatlar, bu fakirin hayatıdır.
.
Garip geldim dünyaya garipçe yaşıyorum,
Dertleri zevk edindim hüzünler taşıyorum,
Soluma kar yağıyor durmadan üşüyorum,
Dertleri zevk edindim hüzünler taşıyorum!
1949 yılında Aymanas'ta doğdum, büyüdüm.
Aymanas
Yeşile boyanmış bahçesi bağı,
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas,
Herkesi sarıyor dostluğun ağı,
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas!
Dostluk bahçelerinde koşuyorduk,
Konya lehçeleriyle coşuyorduk,
Saf çocukluğumuzu yaşıyorduk,
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas!
Tozlu sokaklarda oyun oynadık,
İksirli suyunu içtik doymadık,
Komşumuzdan kötü sözler duymadık,
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas!
İlgiyle büyüdük bu yörelerde,
Büyüğe saygı vardı törelerde,
Arıyorum her an acep nerelerde?
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas!
Bahar aylarında çiçek açardı,
Rengarenk gülleri koku saçardı,
Bülbül aşka gelir serden geçerdi,
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas!
Tüm çocukluğuma el âlem tanık,
Verdiğim emeğe melalim tanık,
Camiler ezanlar hilalim tanık,
Sevdiğim mahalle şirin Aymanas!
İyi ki Konya'da doğdum, Konya'nın ekmeğini yiyor, bu şehrin nimetlerinden yararlanıyorum. Bu başkentin; kültür ortamından faydalanıyorum. Hamdolsun yüce Rabbime.
Bu şehre borcum var. Yaşadığım sürece bu borcumu ödemek için elimi değil gövdemi taşın altına koydum ve aynı minvalde devam edeceğim.
Yaşım yediye gelmişti. Okula gitme vakti, bilgi edinme zamanıydı. Abilerim, ablam Necati Bey İlkokulundan mezun olmuşlardı. NECATİ BEY İLK OKULU'nun adı, İlk Milli Eğitim Bakanlarından MUSTAFA NECATİ'den alınmıştır.
Ne otobüs vardı, ne dolmuş. O zaman okullar tek tedrisatlıydı; sabah 08.00'den ikindi üzeri 15.00'e kadar devam ederdi eğitim.
Öğle arasında herkes evinden getirdiği yiyecekleri yerdi. Durumu iyi olan, zengin evin çocukları; sucuk, pastırma, zeytin, peynir, reçel…getirirdi. Benim gibi fakir evin çocukları da tandır ekmeği, yumurta, patates…koyarlardı çantalarına. Tabii varsa koyarlardı. Yoksa akşama kadar aç bî ilaç dolaşırlardı. Okulun önüne simitçi, tatlıcı gelirdi. Bazen simit alacak param olmadığı için yalızca camekanına bakmakla yetinir ve yutkunurdum. Ağzımın suyu akardı.
İlkokul beşinci sınıftayken, Başarılı çarşı karşısında bir gazocağı tamircisinde çırak olarak çalışmıştım. Hem hayatı öğreneyim, hem de okumanın kıymetini bileyim diye babam ve annem böyle bir karar vermişti.
Bir bayram günüydü, herkeste bayram hazırlığı vardı. Çarşılar, pazarlar, bayram hazırlığı yapanlarla doluydu. Satıcılar;
-"gel abi, gel abla, bayramlıklarımız burada!” diye bağırdıkça benim içim gidiyordu. Ailemin, bana bayramlık alacak gücü yoktu. Ne yalan söyleyeyim, ailem fakirdi ama ailede huzurumuz iyiydi. Annemin babamla kavga ettiklerine şahit olmadım. Kavga yüzünden soframız kapalı kalmazdı. Babamın her gelişinde yüzünden tebessüm eksik olmazdı. Bu, benim için paha biçilmez bir andı. Varsın katımız, yatımız, malımız, mülkümüz olmasındı. Hamdolsun, bize bizliğimizi unutturacak, insanlara tepeden baktıracak, kul hakkı yedirecek bir derekeye bizi düşürmedi.
Bayramlık elbiseler, ayakkabılar adeta;
-"gel beni al” diyordu. Ne yazık ki buna da gücüm yoktu. Ağzımın suyu akmıyor değildi. Derinden bir "Ohh!” çeker ve kadere rıza gösterirdim. Tabii akşamları eve gidince, odamda, yatağımın içinde sessizce ağlayarak boşalırdım.
Ayağımda köylü lastiği vardı. Bilenler bilir. Ertesi gün bayramdı ya, bayramda insanlar, özellikle çocuklar sevindirilir ya, ustam da, beni sevinsin, bayrama mutlu girsin diye köylü lastiğimi boyattı, bayrama hazır hale getirmişti. O sevincimi hiç unutamam. Lastik boyanır mı? Boyandı işte!
Doğru dürüst giyecek ayakkabı olmayınca, "ıskarpin” adı verilen güzel ayakkabım yoktu, hiç olmadı. Giyindiğim bu köylü lastiği, bana en iyi ıskarpinden daha güzel geliyordu.
Köylü lastiğinin boyanması yerine ustam yeni bir ayakkabı almış olsaydı, sanırım hayatım boyunca bu ikramını unutamazdım. Almadı işte. Keyfinin kâhyası değildim ya! Alır alır, almaz almaz…
Fakirlik diz boyuydu. Fakirlik çoktu ama huzursuzluk yoktu.
...........................................
Bizim Devre!
Ayağında yırtık pabuç,
Fakir idi bizim devre.
Değişmedi asla sonuç,
Yoksul idi bizim devre!
Bir göz oda loş pencere,
Yemek pişmez boş tencere,
Hiçbir şey yok ne becere,
Naçar idi bizim devre!
Rutubetli eve girdi,
Perde yoktu kâğıt gerdi,
Şilte diye kilim serdi,
Mahrum idi bizim devre!
Yüksünmedi ahvalinden,
Tiksinmedi bu halinden,
Kaybetmedi kemalinden,
Özden idi bizim devre!
Bizim dönemde İmam Hatip öğrencilerinin çoğu fakir aile çocuklarıydı.
İmam Hatip yıllarım çok sıkıntılıydı. Hem çalıştım, hem okudum. Küçük yaşta anne- babayı kaybettim. Dört kardeş döküldük. Öksüz ve yetimliğin ne demek olduğunu o yaşlarda tattım.
Okul harçlığı kazanmak için yaz aylarında; Eski Üzüm Pazarında bir kahvehanede garsonluk yaptım. İmam Hatip Okulu 2. Sınıftaydım. Annemin ve babamın vefat ettiği yıl (1963) Tabii o yıl sınıfta kaldım.
Bu acı yılı şöyle şiirleştirdim:
Gel de Bana Sor
(Annemin Vefatı; 11 Temmuz 1963- Babamın Vefatı; 08 Eylül 1963)
Dokuz yüz altmış üç, gözyaşım taştı,
Mevsim yazdı, lakin yüreğim kıştı.
Annem öldüğünde feleğim şaştı,
Öksüzlük ne imiş gel de bana sor!
Araları kısa, üç aylık zaman,
Bir anda öldüler, halim pek yaman,
Dört kardeş döküldük, aman ki aman,
Öksüzlük ne imiş gel de bana sor.
Yaşım on beş idi, çocuktum belki,
Yediğim darbenin ilkiydi ilki,
Unutulmaz derin yara bu yılki,
Öksüzlük ne imiş gel de bana sor.
Üzüntüm ruhuma bir "akar” oldu,
Gariplik boynumu hep yıkar oldu,
Tattığım acılar pek yakar oldu,
Öksüzlük ne imiş gel de bana sor.
.................................
AİLE VE MUALLİMLİK
“KEŞKE” DEMEMEK İÇİN
NE KADAR SAMİMİYİZ?
MIZRAK ÇUVALA GİRMEZ
MANKURTLAR
SELÇUKYA NELER YAPIYOR?
GÖNÜL FATİHLERİ
16 KONYA EFSANESİ
ERENLER DÜNYASI
VAKT-İ MUHABBET