365 Günüm Yandı Ha Yandı

Bugün 365. Günü bitireceğiz. Takvimlerin 2012 yılına doğru yapraklarını yırtmaya başladımız zaman; “yeni bir yıla giriyoruz, Allah hayırlı eylesin, bu yılımız, bir önceki yıl gibi olmasın…” temennisinde bulunduk ve dualar ettik.


Ama ne yazık ki 2012 yılı bitti! Zaman durmuyor, saatler işlemeye, takvimlerin yaprakları düşmeye devam ediyor! Hatta her akşam takvim yaprağını yolarken; “bir gün daha bitti veya geçti” diyerek seviniyoruz. Akşamlar, sabahlara, yazlar, kışlara… gebe.
Evet, bugün 2012 yılını uğurlayıp, 2013 yılına merhaba diyeceğiz. Diyeceğiz demesine de, “elim hamur karnım aç”, “konuş konuş faydasız”, “kime söylersin”, “kendi yardıma muhtaç bir gede, nerde kaldı gayrıya himmet ede”… denir.


Yıl 1949. Bendenizin doğum tarihi. O zamandan bu zamana bir hesap yaptım; bunun 15 yılını yani 1964 yılına kadar olan zaman dilimini bir kenara çıkartırsak –ki, bu zaman dilimi mükellef olma yaşıdır-  1964 yılından bu güne kadar olan süreçte neler yaptım? Ne gibi kazanımlar elde ettim, “hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışma sergiledim mi? Allah’ın verdiği; akıl, iman, sağlık, hayatımı idame ettirecek kadar mali durumu nerelerde, nasıl ve ne biçimde harcadım? Kur’anı hayatıma hakim kıldım mı? her işimde, her faaliyetimde İslâm’ı referans aldım mı?


Bu kadar kutsal gün ve geceler geçti, bu kadar ramazanları, bayramları idrak ettik. Acaba bu fırsat zamanlarından istifade etme yoluna gittim mi? yoksa; “nasıl olsa yaşım genç, daha ölüm gelmeyecek, hele bir yaşlanayım, hacca da gider, namazımı da kılarım, dünyadan biraz kâm alayım” anlayışında mı hareket ettim?
Toplumsal olaylara bakışım nasıl oldu? bir insan zorda kalmışsa, mağdur olmuşsa; “bana ne, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, beni ilgilendirmz, altta kalanın canı çıksın…” mı dedim? Komşum aç iken ben tok mu yattım? Emanete ihanet mi ettim? Birisine söz verdiğim halde o sözü yerine getirdim mi? konuştuğum zaman hep yalan mı söyledim? Çocuklarıma örnek oldum mu? Evime getirdiğim bir lokma ekmeğin; “Helal mi? haram mı?” kaygısını taşıdım mı?
Bir işte çalışırken işverene karşı sorumluluklarıı tam olarak yaptım mı? ticaret yapmışsam, müşterilerime karşı nasıl bir davranış sergiledim? Ortaklıkta bulunmuşsam, ortağımı kardeşim gibi görüp, “sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” şuuru içinde mi hareket ettim?


Yazarlık yaparken, televizyon programlarını yerine getirirken; çalıştığım müessesenin zarar etmesi için mi çalıştım? Yoksa karşılıklı iyi niyet tavırları mı sergiledim? Hz. Mevlana’nın; “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” veya “niçin yapmadığınızı söylersiniz?” ilkeleri bana ışık tuttu mu?


Şems-i Tebrizi’nin; şu öğütlerine ne kadar ayak uydurdum?
1.Allah’ı tanıdığınızı iddia ediyor fakat ona olan borcunuzu vermiyorsunuz.
2.Kur’an-ı Kerim’i okuyorsunuz fakat hüküm ve kurallarından haberiniz yok.
3.Şeytanın, düşmanınız olduğunu iddia ediyor, fakat ona itaat ediyorsunuz.
4.Kendinizi Muhammed (SAV) ümmetinden sayıyor, fakat sünnetini uygulamaya çalışmıyorsunuz.
5.Cennete girmek istediğinizi söylüyor, fakat ona girmek için gerekli hiçbir ameli işlemiyorsunuz.
6.Ateşten kurtulmak istiyor, fakat günahlarınızı ve kötü amellerinizle kendinizi durmadan ateşe doğru sürüklüyorsunuz.
7.Ölümün herkese geldiğini biliyor, fakat ona hazırlık yapmıyorsunuz
8.Bütn Din kardeşlerinizin kusurlarını görüyor, fakat kendi kusurlarınızı görmüyorsunuz.
9.Allah’ın bütün nimetlerini şükretmeden yiyor ve kullanıyor, fakat O’na olan minnettarlığınızı size verdiği nimetlerden muhtaçlara göstermiyorsunuz.
10.Ölülerinizi, aynı sonun sizin de başınıza geleceğini bile bile ibret almadan gömüyorsunuz. (ŞEMS-İ TEBRİZİ’NİN EVRENSEL MESAJLARI, Kazım ÖZTÜRK, NKM)


          Eğer günlerim ve günlerimiz böyle geçtiyse, 365 GÜNÜM YANDI HA YANDI!


Yazarın Diğer Yazıları