365 GÜN, 7/24 SORUMLUYUZ

Değerli gönül dostları, hepimiz, kafamızı ellerimizin arasına alarak; "Benim bu ülkeye, bu insanlara, topluma ne kadar hizmetim var? Elimi taşın altına sokuyor muyum? Aklımı ve alnımı terletiyor muyum? Acaba durmadan eleştiri yağmuruna mı tutuyoruz iş yapanları? Bizim yapacaklarımız yok mu? Olmamalı mı? Her şeyi başkalarından mı beklemeliyiz? Görevimiz; yemek, içmek, gezmek, giyinmek ve yatmaktan mı ibaret? Allah beni niçin yarattı?...” diye sormamız ve bu sorulara doğru cevap bulmamız gerekmektedir.

Sağlımız yerinde, gelirimiz iyi, sıcak evlerde ve işyerlerinde hayatımızı sürdürüyoruz. Her gün envai çeşit yemekler yiyor karnımızı doyuruyoruz! Etrafımızda, aç, açık, muhtaç var mı yok mu düşünmüyoruz. Hatta şunu da diyenleri görüyor ve duyuyoruz fakir ve yoksullar için; "Allah'ın doyurmadığını ben mi doyuracağım? O da çalışsın, bak ben nasıl çalıştım, para kazandım, bu güne geldim; o da benim gibi olsun. Ben, bu işleri kendi gücümle, bileğimle, emeğimle elde ettim…”

Birgün elde ettiğimiz bu imkanlar elimizden gidiverirse ne yaparız? Makamımız, paralarımız, sağlığımız, eşimiz, dostumuz…evet şu an; konuşabiliyoruz, ellerimiz bilgisayar klavyesine gidiyor da yazı yazabiliyoruz. Çalan telefona, "alo” deme şansımız var. Rahatça nefes alabiliyoruz. Bir an için düşünelim nefes alıp veremesek halimiz nice olur? Gözlerimiz dürbün gibi her tarafı, bütün güzellikleri görme şansına sahip. Gözlerimiz görmese, dostlarımızı, sevdiklerimizi, tabiatın renklerini müşahede etmekten uzak kalsak ne yaparız?...

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Mesele gelip, insanın sorumluluğuna dayanıyor. Hiçbir iş yapmadan, durmadan şikayette bulunan insan değerini kaybeder. Rabbimiz şöyle demeyecek; "Ey kulum, neden başkasının aklını kullanmadın? Neden başkasının gittiği yoldan gitmedin? Niçin başkaları gibi düşünmedin?...”

Fakat şunun hesabını vereceğiz; "Niçin yapmadığınızı söylersiniz?”, "Aklınızı neden kullanmadınız?”, "Niçin fikir üretmediniz, üretmiyorsunuz?”, "Şükürden, sabırdan, tevekkülden neden uzaklaşıyorsunuz?”

Hz. İbrahim'i ateşe atıldığını karınca duyuyor ve hemen seferber oluyor. Yolda karşılaştığı diğer karıncalar

-"hayırdır nereye gidiyorsun, böyle alel acele?” diyorlar.

-"Hz. İbrahim'i, Nemrut ateşe atmış, onun ateşine su götürüyorum” deyince,

-"bu cirminle mi? sen kim ,ateşi söndürmek kim?” diyorlar.

Ama karınca şu cevabı veriyor;

  1. söndüremezsem de, yolunda da mı ölemem”.

Sorumluluk duygusunu kaybettik. Bencil bir yapıya büründük. Sorumluluğu olmayanlar sorunlu olur. Sorumluluk duygusuyla birlikte vefa duygusunu da yitirdik ne yazık ki.

Vefa

 

Vefayı arıyorum; hangi kişi bu?

Gel vefa neredesin, hangi eldesin?

Kaf dağının ardı mı, Anka kuşu mu?

Ah vefa neredesin, hangi ildesin?

 

Hep onu sorguladım, çokça aradım,

Cümlede vurguladım, hakça taradım,

Kitapta kurguladım, akça aradım,

Gel vefa neredesin, hangi eldesin?

 

Serap mısın su musun, hep akıyorsun,

Dil ucu söylemiyle, kalp yakıyorsun,

Her sözden her kelamdan, sen çıkıyorsun,

Ah vefa neredesin, hangi ildesin?

 

 

Tefekkür

 

 

İnsanla hayvanı, ayıran mahal,

Esfelden eşrefe, çıkar tefekkür,

Akıl denilen şey, hür fikre hamal,

Esfeli eşrefle, yıkar tefekkür!

 

Tefekkürlü insan, yücelir gider,

Düşüncesiz olan, cücelir gider,

Fikirsiz fikre, gücenir gider,

Eşref çivisini, çakar tefekkür!

 

 

Can Oldunuz mu?

 

Bombalar elinde, patladı her gün,

Ateşin altında, hiç öldünüz mü?

Mayının üstünden, atladı her gün,

Savaş korkusunda, can oldunuz mu?

Süperim diyerek, canlar yakarlar,

Anaya babaya, kanca takarlar,

Evini barkını, kanla yıkarlar,

Yurdundan sürülen, can oldunuz mu?

 

Malını mülkünü, terk ediyorlar,

Bağı bahçesini, berk ediyorlar,

Bütün acıları, zerk ediyorlar,

Anadan ayrılan, can oldunuz mu?

 

Gurbet ellerinde, mülteci kalan,

Yaban yollarında, gariban olan,

Herkesten silleler, küfürle dolan,

Gözü yaşlı düşkün, can oldunuz mu?

 

Taşı yastık yapmış, uyumak için,

Karnını çöplerden, doyurmak için,

Açlıkla tokluğu, ayırmak için,

Karnı aç olana, can oldunuz mu?


Yazarın Diğer Yazıları