PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
TRAFİK SİGORTASINA YETKİ BELGESİ ESNAF ÇÖZÜMÜ
Konya’da etliekmek savaşları-2
SURİYE’YE “OSMANLI YÖNETİM MODELİ” LAZIMDIR.
HRİSTİYAN BİR KOMŞUN NAMAZ KILSA NE DERSİN?
Laiklerin gücü nereden geliyor?
Bitcoin altına rakip olabilir mi?
HAK AŞIĞI AHMED-İ KUDDÛSİ
Yeni Bir Yıla
BİZ YAPTIK BİZ
“Ver Korkuyu” Değil; “Ver Coşkuyu”
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
İlkokuldan sonra Düzce Merkez Kur'an Kursu'nda hafızlığını yaptı ve İmam-Hatip Okulu'na girdi. İmam-Hatip'i bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni kazandı. İlahiyat okurken medrese tahsili de aldı. Alanında uzman ilim adamlarından dersler alan Mezarcı, Arapça, Tefsir, Hadis ve Kelam gibi ilimler öğrendi.
Daha küçüklüğünde dedesinin okuduğu Ahmediye ve Muhammediye gibi İslam klasiklerine büyük ilgi duyan Hasan Mezarcı, "Osmanlı'ya, tarihe alakamız, resmi tarihin zıddı olan fikirlere alışkanlığımız aileden geliyor" diyor. Öğrencilik yıllarında müezzinlik ve imamlık ile Diyanet İşleri Başkanlığı ve Tarım Bakanlığı'nda memurluk yaptı. Müftülüğe Ağrı'nın Eleşkirt ilçesinde başladı. Daha sonra askerlik hizmetini tamamladı. Yedek Subaylığı sıkıyönetim dönemindeydi. Adana 6. Kolordu Komutanlığı'nda Basın ve Halkla İlişkiler subayı olarak görev aldı. Askerlikten sonra Sakarya'nın Akyazı ilçesine müftü olarak atandı. Daha sonra da İstanbul'un Ümraniye ilçesine tayin edildi. Akyazı'da 5, Ümraniye'de ise 3,5 yıl görev yaptı. Dokuz yılı müftü olmak üzere devlet memurluğundaki hizmeti 15 yılı aştı.
Müftülük yaptığı bölge İstanbul'dan Refah Partisi tarafından aday gösterilerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Evli ve altı çocuk babası olan Hasan Mezarcı yakın tarihle ilgili tartışmalı konuları gündeme getirmesiyle dikkatleri çekti ve bu sebeple partisinden ihraç edildi. Daha sonra hapis cezasına çarptırıldı. Hasan Mezarcı’nın hapishane süreciyle başlayarak bir içine kapanma ve yalnızlaşma sürecine girdiği gözlendi.
Ceza evindeyken psikolojik ve biyokimyasal işkenceye maruz kalarak akıl sağlığını yitirdiği iddia edildi. Bu işkencenin 1992 yılında yayınlanan Dünya Af Örgütü raporuna göre “İnsanın zihni yetilerini bozmayı, yok etmeyi, değiştirmeyi hedefleyen sorgulama prosedürü ahlâki suçtur. Fiziksel işkence sınıflandırması kadar insanlık dışıdır” düşüncesi çerçevesine girdiği iddia edilmesine rağmen yeterli kanıt bulunmaması sebebiyle iddia olmaktan ileriye gidememiştir.
Hapis cezasının bitiminden sonra gittiği Almanya’da kendisinin İsa - Mesih olduğunu ortaya attı.
Havarileri(şahitleri) olduğunu iddia ettiği cemaati ile faaliyetlerine internetten yayın yaptığı site vasıtası ile de devam etmektedir. Çeşitli e-kitaplar yayınlanmaktadır.
Kavgamın Perde Arkası adlı 1996 yılında yazdığı bir kitabı vardır.
Hasan Mezarcı, Bugün herkesin söyleyebildiği şeyleri 90’lı yıllarda söyleyebilme cesaretine sahip çok az sayıdaki kişiden biriydi o.
O dönemi hafızasında canlandıran bir genç şöyle diyor:
“Onunla tanışmam çocukluğumda oldu. 28 Şubat döneminde. Onu ilk kez televizyonda Reha Muhtar’ın programında görmüştüm. Kim olduğunu, ne yaptığını bilmiyordum. Altın sarısı uzun saçları ve asasıyla Reha Muhtar’ın soruları karşısında düştüğü aciz durumu komik buldum, güldüm ve onunla eğlendim. Tıpkı diğer milyonlarca insan gibi. Aslında büyük bir trajediye güldük ve onun bir parçası olduk. Aradan yıllar geçti. İnceledik, okuduk ve düşündük. Her şeyin bir kurmaca olduğunu, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını öğrendik. Kahramanların birer hiç, hiçlerinse birer kahraman olduğunu gördük. Mezarcı da o kahramanlardan biriydi. Anadolu’da yetişen en aykırı insanlardan biri. Günümüzün Ali Kemal’i, Ali Şükrü Bey’i.
Peki ne yaptı? Söyledikleriyle sürekli sistemi tırmaladı. Arkasında bir gücü yoktu, silahı, mermisi yoktu. Sadece sözleri vardı. Siyasi partisi dahi onu dışladı. Verdiği soru önergeleri meclisi sallıyor hakkında sürekli davalar açılıyordu. Sadece soru önergesi veriyordu. Ama bu bile ‘onları’ rahatsız etti. Onu öldürmediler çünkü bu kolaydı. Yüzlerce fikir, düşünce ve bilim insanını öldürdükleri gibi onu da öldürmeleri gayet kolaydı. Bunu yapmadılar. Daha kötüsünü yaptılar. Onu yaşarken öldürdüler. Üstelik milyonların gözünde onu bitirerek. ‘Bize karşı gelirseniz, bizden farklı düşünürseniz sizi bu hale getiririz’ mesajını vererek.
Bugün ise o sarı saçlı adama gülen milyonlar adına büyük bir pişmanlık yaşıyorum. Ve artık bu adamın hakkını savunuyorum. Ona gülmemi isteyenlere, onu komik bulmamı isteyenlere karşı öfkem ve nefretim her geçen gün biraz daha artıyor. Yaptığım bir işe yaramaz. Sadece bir yazı. Ama aynı zamanda bir özür belki de. Benim adıma ve herkes adına. Muhtemelen o artık kendini hiçbir zaman savunamayacak. Ama ben onu her yerde savunacağım. Kanımın son damlasına kadar. İnternet okyanusunda ufacık bir damla bile olsa bu yazı sadece bunu yazarak kendimi iyi hissedeceğim. Ve emin olun bu görüşleri için ya da ideolojisi için olmayacak. Bunu vicdanen yapacağım.”
İşte size bir 28 Şubat hatırası!
PAYİTAHTTA BİR ÖMÜR
SÖZLERDE KENDİMİZİ ARAMAK
SEVGİ, İNSANA HAS BİR MEZİYETTİR!
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
YAZARLIK HAYATIM-YAYIMLANAN KİTAPLARIM VE EVRENSEL MESAJLAR SERİSİ
VAKT-İ MUHABBET
VUSLATININ 751. YILINDA MEVLANA
HER ZALİM CEZASINI ÇEKECEK!
TEVHİD’İN HAYATA YANSIMASI
PAYİTAHTA RUH VERENLER