YAŞASIN ÖZGÜR SURİYE VE SURİYE HALKI

 

Dostlarım, özellikle 2 Ağustos 1990 yılında gerçekleşen Körfez Harbi ile birlikte inanç ve medeniyet coğrafyamız yaşadığımız dünyanın bir takım dinamik güç merkezleri tarafından hızla istikrarsızlaştırıldı, kaos ve terör coğrafyasına dönüştürüldü. Irak, Suriye, Yemen, Filistin, Afganistan kan ve gözyaşı ile anılır oldu. Tüm bu süreçler kaçınılmaz olarak ülkemizin ve milletimizin son yüzyılın en ağır imtihanlarından birine tabi olmasına neden oldu.

 

Evleri yıkılan, yurtlarından sürülen ve hatta kendi devlet başkanlarının talimatı ile tepelerine bombalar yağdırılan insanlar aç, çıplak, yağmur çamur dinlemeden dağlar, dereler teper aşıp kendilerine merhamet edecek, can güvenliği sağlayacak bir yurt arayışına girdiler. İşte böylesi bir süreçte milyonlarca Suriyeli kardeşimizi ülkemizde misafir etmek durumunda kaldık.

 

Ancak ne var ki tüm insani ve vicdani değerlerimize ve kâmil insan kimliğimize rağmen içimize sızmış milliyeti, devleti, inancı ve hatta cinsiyeti noktasında dahi soru işareti taşıyan bir takım kimlikler sözde milli hassasiyet maskesi arkasına sığınarak bu süreci provake etmeye insanımızı aslı astarı olmayan sahte haber paylaşımları ile kışkırtmaya, ülkemizde bir iç çatışmanın alt yapısını oluşturmaya çalıştılar.

 

2. Dünya Savaşı sonrası ülkemize sığınan Yahudiler ve 1. Dünya Savaşı'ndan sonra sahte kimlik beyanı ile içimize sızan gayri Müslim unsurlar için tek kelime dahi etmeyenler söz konusu İslam coğrafyasının mazlum ve mağdurları olunca ağza alınmayacak galiz söz ve tepkilerle toplumu şovanist,  faşist bir kimliğe bürünmeye zorladılar. Her ne kadar genç, tecrübesiz heyecanlı bir grup insanımızı, insanlığa karşı işlenen suçlar nedeniyle sicili kabarık bazı tipleri bu oyunlarına düşürmeyi başarmış olsalar da genel anlamda milletimiz tarihin omuzlarına yüklediği bu imtihanı başarıyla geçmeyi başardı.

 

Her zaman olduğu gibi merhamet edenler, mazlumun, yetimin yanında durma becerisi gösterenler, zalime ve zulme boyun eğmeyenler kazandı. Mazlum ve yetimlerin gözyaşı ve kanı üzerinden siyasi rant devşirmeye çalışanlar, yabancı servislerin talimatlarıyla toplumu kışkırtmaya çalışanlar ise kaybetti.

 

Bu gün artık tüm Suriyeli kardeşlerimiz için ve tüm medeniyet coğrafyamız için daha umutlu, daha sevinçli ve her zamankinden daha aydınlık bir gelecek beklentisi içerisindeyiz.

Bu duyguyla içimizden geldiği gibi tüm gücümüzle ve aşk ile haykıra biliriz ki "LA GALİBE İLALLAH – MUTLAK GALİP OLAN HER ZAMAN ALLAH'TIR.” Ne mutlu O'nun ve O'nun davasının yanında durabilenlere.

 

Suriye, bölgenin haritalarının yeniden çizildiği şu süreçte bizim coğrafyamızın en stratejik ülkesi. Suriye'ye kimliğini, kişiliğini, tarihini ve ruhunu biz verdik. Suriye, bizim Arap dünyasına ve Afrika'ya açılan kapımızdır. Suriye'yi kontrol eden Doğu Akdeniz'i de, Kuzey Afrika'yı da, Arabistan Yarımadası'nı da kontrol eder. Basra Körfezi'ne ve Hint Okyanusu'na kolaylıkla açılabilir.

 

Suriye düştüğü zaman bölgenin istikrarı alt üst olur. Dengeler yeniden kurulur, kurulmak zorunda kalır. O yüzden Suriye üzerinde İngilizlerin de, Fransızların da planları var, Amerikalıların ve Rusların da. İran'a bu bağlamda ayrı bir başlık açmak gerekir. İran, emperyalistlerin maşası olarak Suriye'ye yerleştirildi. Aynen Körfez Harbinden sonra Irak'a yerleştirildiği gibi… Türkiye'yi kuşatmak ve Şiî yayılmacılığını hızlandırarak bölgeyi öncelikle akîdevî açıdan istikrarsızlaştırmak için. Velhâsılı kelâm, yaşadıklarımız, Osmanlı'nın durdurulması ama bitirilememesinin kaçınılmaz sonuçlarıdır.

 

Osmanlı'dan boşalan vakum, dış güçler tarafından doldurulmaya çalışıldı. Önce İngilizler ve Fransızlar, sonra Amerikalılar ve Ruslar tarafından. Ardından da arz-ı mev'ûd hayaliyle yanıp tutuşan İsrail ile İsrail'in düşman kardeşi, bölgeyi istikrarsızlaştıracak fitne ve çatışma ateşinin tohumlarını eken ve 650.000 sünnî Müslümanı hunharca katleden İran.

 

Düne kadar İran'nın vesayetinde 100 binlerce Sünni Müslümanın katline seyirci kalanlar bugün Türkiye'nin sürece müdahalesi karşısında ağızlarından salyalar akıtarak konuşmaktan geri durmuyorlar. Ancak hem terör hem Şiacı yaklaşımlar için artık Suriye  hafızalarında hayal kırıklığından başka hiçbir anlam taşımayan bir düşten ibaret pozisyon elde etmiştir.

 

 

 


Yazarın Diğer Yazıları