OSMANLI DÜŞMANLIĞININ NEDENLERİ

Türklerin yeryüzünde milli tarih serüvenleri süresince gerçekleştirdikleri en muhteşem eser Osmanlı Devleti'dir. Peki, neden o zaman bu milletin evlatları gıpta, hayranlık ve iftiharla bakması gereken bu tarihi, kazanımdan nefret etmektedir?

 

  1. hastalıklı bakış açısı bize batılılaşma hareketi ile birlikte batıdan bulaştı. Peki, neden Haçlı dünyası neden bu kadar çok Osmanlı düşmanı bir kimliğe büründü? İslam tarihine baktığımız zaman İslam medeniyetinin her zaman Batı yani Haçlı dünyasının aleyhine büyüme gösterdiğine tanık oluruz. İslam devleti büyüdükçe Haçlı dünyasının egemenlik alanının daraldığı ve yeryüzündeki ekonomik, siyasi ve askeri hâkimiyetinin yok olduğunu görürüz.

 

Efendimiz (sav) ile başlayan bu süreç daha sonra 4 Halife Dönemi ile devam eder. Daha sonra da Emevilerle devam eden genişleme süreci ve Abbasilerle nihayete erer. Çünkü İslam devletleri artık eski gücünde değildir. Tüm evreler neticesinde özellikle Batı Avrupa ve Orta Doğu'daki egemenliğini kaybetmiş olan Avrupa Haçlı dünyası hala büyük bir güç merkezi olma iddiasını devam ettirmektedir. Haçı seferleri düzenlenir. Filistin, Kudüs, Antakya gibi Hıristiyanlık tarihi açısından son derece önemli olan coğrafyalar yeniden Hıristiyan egemenlik alanlarına dönüştürülür.

 

İşte tam böylesi bir aşamada dünya dengelerinin yeniden şekillenmesinde aktif rol oynayacak olan Türkler devreye girerek duraklamış olan İslam dünyasının çöküşüne ve gerilemesine engel olur. İslam sancağını eline alarak özellikle Ortodoks Hıristiyanlığın merkezi olarak kabul edilen Anadolu ülkesini eline geçirir. Yetmez İstanbul gibi Hıristiyan inanç dünyasının en önemli merkezini kendisine başkent yaparak Konstantinapol'ü İstanbul'a dönüştürür.

 

Türklerin liderliğinde yüzlerce yıl devam eden İslam hâkimiyeti haçlı dünyasının zihin dünyasının zihin dünyasında bir gerçeğin yer etmesinde etkili olur. Eğer yeryüzünde İslam varsa onların batıl, putperest, seküler anlayışlarına ve yaşam tarzlarının hayat bulması imkânsızdır. İşte Avrupa haçlı dünyasının yüzlerce yıllık bu siyasi deneyimi onların zihin arka planında bitmez tükenmez bir İslam ve Türk düşmanlığının inşa olmasına sebebiyet vermiştir. Ama en önemlisi İslam medeniyetine can suyu olan ve bu medeniyetin değerler manzumesini Avrupa'nın kalbine taşıyan, İslam'ın mesajını 7 kıta, 72 millete ulaştıran, İslam medeniyetinin tüm küresel boyutta şavk etmesini sağlayan Osmanlı hanedanlığı onların en büyük ve mutlaka alt edilmesi gereken bir düşman olarak algılanmasına yol açmıştır. Yani artık İslam düşmanlığı ile Osmanlı düşmanlığı aynı anlam ve değer yapısına sahip kavramlara dönüşmüştür.

 

Tüm bu gerekçelerle Avrupa Haçlı dünyasının Türklerle olan mücadelesi asla sadece siyasi değil aslında kültürel temelliydi. Yani sadece Türkleri siyasi, askeri boyutta sahada mağlup etmek yeterli olmayacaktı. Mutlak anlamda bir galibiyet Türk unsurunu kendi değer ve tarihi kazanımlar dünyasından ayrıştırmakla mümkün olabilirdi.

 

Nihayetinde Haçlı dünyasının yüzyıllar boyu süre gelen Osmanlı = İslam dünyası ile mücadelesi 19.yy.'da meyvelerini vermeye başlar. Bu dönemin süper gücü olarak ta tanımlayabileceğimiz İngiliz emperyalizmi içimizdeki hain unsurlarla işbirliği yaparak, milletimizin evlatlarını, hak, özgürlük, eşitlik gibi bazı dışı tatlı içi zehirli kavramlarla Mason localarında kafalarını yıkayarak ülke içerisinde kendi taraftarı niteliği taşıyan ciddi bir kitle oluşturmayı başarır. Neticede 1. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devletinin savaştan mağlup çıkmasıyla tüm İslam dünyası İngiliz emperyalizmi için açık alana dönüşür.

 

Milli Mücadele sonrasında İngilizler bağımsız Türkiye'yi tanırken kafasında yatan büyük bir sömürgeci strateji vardır. 14 asırlık İslam tarihinin 10 asrında sancaktarlık yapmış olan Türk devletini batılı değerlerle tanıştırarak asimile etmek. Eğer bunu başarırsa Türkiye tüm İslam dünyasına örnek olacaktır. Böylelikle İslam dünyası sadece savaş meydanında yenilmiş olmayacak İslami değerlere karşıda düşünce olarak yabancılaşacaktır. Türkiye'de ekonomik olarak zayıf, askeri darbelerle kontrol altında tutulan, eğitim kurumlarında evlatları tamamen seküler değerlerle kafaları yıkanan küçük bir devlet olarak Avrupa'nın ileri karakol bir coğrafyası rolünü üstlenecektir. Kendini savunmak için askeri alanda, işlerini yürütmek için ekonomik boyutta, siyasi anlamda Avrupa'dan referans almada bağımlı olacaktır.

 

Tüm bunlar gerçekleşirken asla büyük olmayı, kendi ayakları üzerinde durmayı, kendi değerleri ile toplumsal milli bir kimlik geliştirmeyi, kendi medeniyet coğrafyasının unsurları olan milletlerle iyi ilişkiler içerisinde olmayı düşünmeyecektir. Bunun içinde tarihinden özellikle Osmanlı tarihinden nefret etmeli ve onu adeta bir işgalci düşman ülkenin tarihi gibi algılamalı ve okumalıdır. Yani emperyal güçlerin Osmanlı düşmanlığına dayalı politikaları artık bizzat Cumhuriyet dönemi eğitim sistemi içerisinde hayat bulmayı başaracaktır.

 

 


Yazarın Diğer Yazıları