OSMANLI’DA ADALET

Dostlar, "Hz. Ömer (ra)'ın ifadesiyle adalet mülkün temelidir.” Mülk devlettir. Bir devletin varlık sebebi toplumda adaleti gerçekleştirmektir. Adaletin ortadan kalkması devletin de varlık sebebinin ortadan kalkması anlamına gelir.

Sultan Süleyman'ın defnedilmesi sırasında saray ağalarından birisi kabrine bir sandık bırakır. Şeyhülislam Ebu Suud Efendi itiraz eder ve bunun İslam'a uygun olmadığını ifade ederek sandığın çıkarılmasını ister. Bunun üzerine saray ağası vefatından önce Sultanın kendisine vasiyet ettiğini söyleyerek kendisine sultanın vasiyetini yerine getirebilmesine izin verilmesini ister.

Nitekim Şeyhülislam Ebu suud Efendi, padişahın emirlerinin kanuna aykırı olması durumunda bunlara "Nâ-meşru nesneye emri sultanî olmaz" diyerek karşı çıkmıştı.

"Şeriatın kestiği parmak acımaz” Çünkü İslam hukuku ile verilmiş ceza aynı zamanda kişinin günahına, cezasına kefarettir. Bundan dolayı Müslüman kişi günahının büyük hesap gününe kalmadan bu dünyada cezasının çekilmesini isterler. Bundan dolayı verilen adaletin tecelli etmesi hem cezalandırılan kişi hem de mağdur için bir mükâfat niteliğindedir.

Adalet sosyal hayatın her aşamasında gerçekleştirilmesi gereken, tüm kurumlara sorumluluk getiren bir sistemdir. Örneğin askerler arasında çıkan bir anlaşmazlık Yeniçeri ağası tarafından çözüme kavuşturulabilir. Bir dergâhta adalet dergâhın şeyhi tarafından sağlanması gereken bir durumdur. Eğer ticari hayatta bir hukuki mesele varsa ahi şeyhleri devreye girerek çözüm oluşturmak durumundadır. Bu bağlamda kanaat önderleri, toplum ileri gelenleri, muhtarlara kadar herkes adaletin sağlanmasından sorumlu kişiler olarak tanımlanır. Neticede Kadılar ve Osmanlı Mahkemeleri insanların adalet arayışı sırasında başvuracakları son makamdır. Bir nevi tüm makamlar bir nevi OMBUDSMANLIK makamı gibi çalışırlardı.

Osmanlı tarihinde devlet görevlileri arasında en az azle uğrayan veya kellesini kaybeden devlet görevlileri şeyhülislam ve kadılardır. Bunun en önemli sebebi devletin adalet ve âlimlere vermiş olduğu değerdir. Aynı zamanda uygun ve hukuki karar almadığı tespit edilen kadılar anında görevden uzaklaştırılırlardı.

Şeyhülislam Molla Güran bir keresinde Fatih Sultan Mehmet Han'a ait bir emri uygun bulmamış emirnameyi yırtarak çöpe atarak tepkisini göstermişti. Bunu duyan Fatih Sultan Mehmet tepki gösterince Molla Gürani ülkeyi terk ederek Mısır'a gider. Fatih Sultan Mehmet Han onu ikna ederek geri getirebilmek için çok uğraşmıştır. Yine Fatih Sultan Mehmet zamanında ulemadan birisi cezalandırılınca ulema sınıfı ayaklanarak ülkeyi terk etmekle tehdit ettiler.

Birde tasavvuf şeyhleri ve padişah hocaları da bu anlamda devletin işleyiş mekanizmasında gördükleri aksaklıkları en rahat dile getirebilen zümredir. Aziz Mahmut Hüdai 4 padişah döneminde padişahlara hocalık yapmış bu sayede devletin işleyişindeki aksaklıklara müdahale etme imkânı bulmuşlardır.

Molla Fenari Yıldırım Bayezit Han'a senin şahitliğin makbul değildir diyerek tepkisini ortaya koymuştur. Gerekçe olarak ta padişahın namazlarda cemaati terk etmesi olarak göstermiştir.

Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki dostlar, adalet sadece devletin işi değildir. Adalet etmek, bulunduğu her ortamda adaleti gözetmek ve korumak hepimizin temel varlık sebeplerinden ve inancımızın bize yüklediği sorumluluklardandır. Hayatının her aşamasında adaleti gözetmeksizin insanların, doğanın, hayvanların hukukunu çiğneyerek yaşama alışkanlığı edinmiş olan kişilerin asla adaletsizlikten şikâyet etmeleri söz konusu olamaz.


Yazarın Diğer Yazıları