BELDETUN TAYYİBETUN VE 1453

Kur'an-ı Kerim'de İstanbul için "Beldetun Tayyibetun” yani "Güzel Şehir” denilmektedir. Bu kelimenin Arap Harflerinin Ebced hesabına göre karşılığı 857'dir. Bu rakam hicri takvime göre 1453 yılına denk gelmektedir ki; hepimizin bildiği gibi bu tarih İstanbul'un Türkler tarafından fethi tarihidir. Dolayısıyla İstanbul sadece Efendimiz (sav) tarafından fethi müjdelenmiş bir şehir değil aynı zamanda Kur'an-ı Kerim tarafından da kendisine işaret edilmiş bir özel beldedir.

 

Tabi ki bu kadar özel bir beldenin fethedilmesi de özel bir çabayı ve hazırlığı kaçınılmaz kılıyordu. Bu hazırlıklardan biride zamanın en büyük ateşli gücünü oluşturan top teknolojisinde gösterilen gelişmelerdi. Bazı tarihçilere göre, Osmanlı mühendislerinin geliştirdiği Şahi topları 30 araba 140 öküzle çekilmiş ve devrilmesini önlemeleri için 200 asker görevlendirilmiştir. Evliya Çelebi, "Büyük topun önünde Kıraç Bey kumandasında on bin akıncı süvarisinden mürekkep bir kol gidiyor topu otuz, bazılarına göre elli veya atmış çift öküz müşkülatla çekiyordu.” demiştir. Edirne'de deneme atışlarının yapılacağı sırada Fatih Sultan Mehmet, halka bu gürültünün kaynağını haber vermek için tellallar göndermiştir. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmek için döktürdüğü büyük top "Şahi" adını taşımaktadır. Bu topun namlusu 91,5 cm'dir. 680 kg. ağırlığındaki güllesinin menzili 1200 metredir.

53 gün süren, büyük maddi ve manevi kayıplara yol açan kuşatma zamanla askerimizin moral gücünü zayıflatmıştı. İşte böylesi bir dönemde Hz. Eyyüp (as)'ın mezarının bulunması askerimizin içine düştüğü sıkıntılı durumdan kurtuluşuna bir vesile olacaktı. Kuşatmanın uzaması bazı kimselerin ümitsizliğine yol açtığı bir sırada Akşemsettin, müthiş sıkıntılar içinde kıvranmaktaydı. Devamlı suretle secdeye murakabeye dalmıştı. Onun bu halini görenler, Hz. Muhammed'in sancaktarı Halid Ebu Eyyub'un mezarını keşfetmeye çalıştığını bilmiyorlardı. Hz. Peygamberin yakını olan Ebu Eyyüb el-Ensari, Emeviler döneminde İstanbul'un kuşatılmasına katılmış ancak 668'de şehit düşerek, şehit düştüğü yere gömülmüştü.

Akşemsettin yere bir seccade serilmesini istemiş, saatlerce secdeye gittikten sonra başını seccadeden kaldırarak kendi için üzülen Fatih Sultan Mehmed'e bakarak: "Himmeti Hüda, seccademiz Kabri Eyyüb üzre döşemişler, burayı kazsınlar” demiştir.

Seccade altı kazıldığında, epeyce derinden bir sanduka çıkarılmıştır. Sandukanın üzerinde Arapça harflerle "Hazra kabru Emu Eyyub-Bu Eyyüb'ün kabridir” yazmaktadır. Bu haberin ordu içinde yayılması askerin maneviyatını yükseltmiş, kentin fethedilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Bu olayla birlikte kuşatmanın kaldırılmasını ve vazgeçilmesini isteyenlerin sesleri kesilmiştir. Daha sonra Hz. Eyyüb'ün kabrinin yanına bir mescit yapılacaktır. Bugünkü Eyüp ilçesinin ismi buradan gelecektir.

Sürecin çözüme kavuşmasının b ir diğer en önemli gerekçesi de tabiki Akşemsettin Hazretlerinin Fatih Sultan Mehmet Han'a gönderdiği mektup olacaktı. Bu gün fetih konulu makalemize o mübarek şahsın mektubu ile son veriyoruz. "Bu hadise (Bizans ve Ceneviz gemilerinin şehre girmesi) o gemi ehlinden dolayı meydana geldi. Kalbe hayli sıkıntı ve kırgınlık getirdi. Önemli fırsatlar çıkmıştı fakat kaçırıldı. Olayın seyri aleyhimize döndü. Yoksa kaleye hücum edildiğinde ve hendekler doldurulmaya başlandığında ağır davranırlar. Sizin de bildiğiniz gibi bunların çoğu gönülsüz, "yasak Müslümanı”dır (zorla çalışmaktadırlar), Allah için başını ve canını koyacak azdan azdır. Bunlar bir menfaat ve ganimet gördüklerinde işe sarılırlar, canlarını dünya için ateşe atarlar. Şimdi yetkinizi gösterin ve emrinizi icra edin. Bu gibilerin başına merhameti ve yumuşaklığı az olan birini getirin, şiddetle ve hiddetle hareket etsin. Hem bunun şeriatta da yeri vardır. Yüce Allah der ki: ‘Ey Peygamber, kâfirler ve münafıklarla cihad et, onlara sert davran' (Tevbe, 73). Şimdi o (düşmanın üzerine) varmayanlar samimi Müslüman değildir, münafık hükmünde olup cehennem azabında kâfirle beraberdir işareti çıkmıştır. Şiddetli davranmak gerekecektir, himmet ediniz, sonu kırgınlık ve utanç olmasın. Biliniz ki, Allah'ın yardım ve desteğiyle buradan sevinçli, galip ve muzaffer çıkacağız… Yine hüzün içerisinde Kur'an okuyup yattım. Allah'a şükr olsun ki, çeşitli lütuflara, sevinçli haberlere şahit oldum, epeydir bunun gibi bir şeye mazhar olmadığım için büyük bir teselli buldum. Bu sözler Padişah hazretlerine haddimizi aşan bir kelam gibi görünmesin, hazretinizi sevdiğimizdendir.”


Yazarın Diğer Yazıları