6 ŞUBAT GECESİNİN KARANLIĞINDAN

"La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minez zalimin” Bu sözler balığın karnında karanlıklara gömülmüş Yunus (as)'a ait. Bir kat gecenin, bir kat denizin, bir kat da balığın karnındaki karanlıklardan oluşan imtihanında kurtuluşu Kur'an'da geçen bu kelimelerde buldu. Tıpkı dedesi Âdem (as)'ın cennetten yeryüzüne indirilişiyle birlikte Rabbine yakarışı gibi. Milletimizin bir büyük doğal afetle imtihan edildiği bu günlerde çokça dilimizden düşürmememiz gereken kelimelere. Biliyoruz ki karanlığı halk eden Allah bir yerlerde bizler için aydınlık güzel günleri de nezdinde barındırıyor. Bize düşen o günlere bir an önce ulaşabilmek adına Kur'ani kelimelere, niyazlara, en kalbi dualara sarılmaktır.

Ve birde milletimizin bu imtihan gününü kendi ticari kazancı için, siyasi ikbal arayışları için fırsata dönüştürmeye çalışan kişileri de zihnimize kaydetmekten imtina etmeyeceğiz. Bugün yaşanılan olağan üstü durumun olumsuzluklarından nemalanmak isteyenler, düne kadar 100 – 150 tl olan battaniyeleri depremin gerçekleştiği aynı gecede 200 – 2550 tl ye çıkaran zihniyet insanın acı ve ıstıraplarından, gözyaşından beslenmeyi alışkanlık edinmiş kan emici yarasalardır. Onlar insanların acılarından beslenmeyi düşünecek kadar kalpleri taşlaşmış tanımını ancak Cenab-ı Hakk'ın yapabileceği ve cezasını da ayine ancak onun hakkıyla verebileceği insan görünümlü canavarlardır. Deprem afetinin en taze ve acıların canlı olduğu anda devlete meydan okuyan, onun gayretini ve çabasını acziyet olarak tanımlama çabası içinde olan zavallıları asla unutmayacağız.

"Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de perde vardır ve büyük azap onlar içindir.” (Bakara: 7) Ayeti kerimesinde hitap edilen ve tasvir edilen kişilikler bizzat onlardır.

Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız, yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz." [Ebu Zerr (radıyallâhu anh) ilâve etti: "Keşke sökülen bir ağaç olsaydım." [Tirmizî, Zühd 9, (2313); İbnu Mâce, Zühd 19, (4190).]

Efendimiz (sav) bu hadis-i şerifi beyan ettiğinde huzurunda bulunan sahabelerin hepsi sular seller gibi gözyaşı dökmüşlerdi. Şimdi bizzat adeta bir kıyamet senaryosunun fragmanı niteliğinde bir afetle karşı karşıyayız. İnsanların Istıraplarına tanık oluyor, yüreklerimiz dağlanıyor. Ama bir taraftanda yağmacılara ve fırsatçılara tanık oluyoruz. Eğer biz bu olaylardan bir ibret çıkaracaksak yarın artık bizim için her hangi bir gün olmaktan çıkmalı ve bu olay vesilesiyle hepimiz manen ve aklen, kalben arınmalı, durulmalıyız.

Aslında afetler ölüm olayının ne kadar bize yakın olduğunu hemen bir nefes ötemizde bizi bekleyen bir süreç olabileceğini hatırlatır. Bu hatırlatma her birimizin hayatı çok daha diri, uyanık ve ölüme hazırlıklı yaşayabilme kabiliyeti kazanmamızı sağlar. Yani aslında afetlerle içimizde bir grup insan hayatını kaybederken diğer yaşayanların kalben ve manen dirilmesi ve uyanması murad edilir. İşte bu afette inşallah hepimizin ölüm imtihanını sağ salim atlatabilmemize vesile olur diye niyaz ediyorum. Eğer imanla ölmüşsek bu ölüm aslında bizim dirilişimiz ve ebedi kurtuluşumuz denmek olacaktır.

Bu tarz afetler aslında bizlere bizim kim olduğumuzu hatırlatan bir sürece dönüşmesi gerekir. Peki, biz kimiz? Bizler cennetin kapıları kendisine açıldığında ümmetim ümmetim diye bizleri sayıklayan ve bizleri murad eden bizlere karşı muhteşem bir sevgi, muhabbet özlem duyan bir peygamberin ümmetiyiz. Düşünebiliyor musunuz bu peygamber Mekke'de dava arkadaşı olan sahabelerle belki de insanlık tarihinin en ağır işkencelerine, baskılarına karşı omuz omuza mücadele vermiş ve direnmiş. Bedir'de tüm insanlık tarihine mal olacak muhteşem bir zafere imza atmış, Uhud'da yaşanan can pazarında yine o ashabıyla kan ve gözyaşının bir birbirine karıştığı bir can pazarını yaşamış. Ama tüm bu yaşanan ortak hatıralara karşın Efendimiz o ashabının gözlerinin içine baka baka "ben kardeşlerimi görmeyi çok isterdim.” Buyurmuş. Ashabı Ya Rasulullah biz senin kardeşlerin değil miyiz? Diye sorduğunda ise, "hayır sizler benim ashabımsınız. Benim kardeşlerim ahir zamanda dünyaya gelecek olan ve bana tabi olan ümmetimdir.” Buyurmuştur.

İşte bu günler Efendimizin özlediği ve muhabbet beslediği ümmetinden olmanın ağırlığını, sorumluluğunu omuzlarımızda daha çok hissetmemiz gereken günlerdir. Bu sebeple yaşanan her bir afet bizlerde umutsuzluğa, karamsarlığa değil bilakis sarsılıp, uyanmamıza arınmamıza, kalben ve manen çok daha diri bir kimlik ve şahsiyet inşa etmemize vesile olmalıdır.

 


Yazarın Diğer Yazıları