Biz bir şeylerin farkına vardığımızda geçmiş oluyordu zaman. Yenik düştüğümüz için değildi zamana. Zamanla yenik düştüğümüz içindi her şey.
Sonradan anlıyorduk olanı biteni her zamanki gibi. Verilen öğütler, nasihatler hiç işimize yaramadığından, yaranamadık zamana, zaman içinde eridik, erittik.
Elimize aldığımız alev topunu tutmayı bir kenara bırak, suya atacağımıza karşımızdakine attık. Elimiz de yanmaktan kurtulamadı, karşımızdakiler de.
Sakladığımız, gizli gizli döktüğümüz gözyaşlarını görmelerinden korktuk. Sanki hissedilmezmiş gibi, sanki saklanırmış gibi, ağlattık ağlarken de! Farkına varamadık.
Kendimizden kaçmak için peşine düştük zamanın, zamanla düzelir, düzeliriz zannettik, her çıktığımız yol uzaklaştırmadı kendimizden, kendimize geldik, kendimizi yaşamaktan kaçtıkça.
Dibine kadar yaşayabilmek adına her şeyi, bahçemize attığımız taşlarla bahçe duvarı örmekten vazgeçip, oturup pencerenin önünde seyre daldık o taşları.
Kanattı her defasında, her baktığımızda kanadık. Acılar insanı olgunlaştırırmış derler, ham kaldık baktıkça. Bitmesin istedik, bitmeyecek de! Olgunlaşmak kimin umurunda?
Nem kaptığımız bulutlar yok oldu, yağını çıkarttığımız sinek kanadı nerede?
Geçmiş olmasın dedik. Geçmedi. Geçmeyecek de!
Geçer giderdi önümüzden beyaz bulutlar, biz nemini alır, gözyaşı yağdırırdık her buluttan. Silinmezdi, akar giderdi, içimizdeki nefret tohumlarını yeşertircesine.
Aklımız başındaydı belki, aklımız başımızda olmasaydı. Alsaydı aklımızı başımızdan akıl erdiremediğimiz herhangi bir gece.
Duvarlar yenik düştü zamana. Tavan sıkıldı bakışlarımızdan.
Şarkılardan güç aldık. Güçsüz kalma pahasına. Şarkıların diliyle çıktık yola, yollar bitmedi biz bittik.
Nefes aldığımızı varsayarsak yaşıyorduk. Yaşamak bize güç veriyordu, aldığımız güçle yumruk atıyorduk sıkarak dişlerimizi, attığımız her yumruk önce kendimizin morartıyordu hayatını…
Kendi yaralarımızı kendimiz sarmaya alışmıştık. O yüzden çekinmiyorduk yumruk atmaya. Çekinmiyorduk yalnızlığın verdiği gücü kendi üzerimizde kullanmaya.
Sokakları mesken tutmuştuk. Kıyısına kadar varıyor cesaret edemiyorduk uçurumlardan bakmaya.
Bir yaşam geçiyordu önümüzden, bakakalıyorduk ardından.
Ardımıza bakmadan gidiyorduk. Korkuyorduk gittiğimiz her yerde kendimize alışmaktan. Korkuluydu gördüğümüz her rüya.
Ölmüyorduk kahrımızdan, ölemiyorduk. Ölümü bile hak etmemenin verdiği acı bile yetmiyordu bizi öldürmeye!