RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Dünyayı, imtihanı, aileyi, vefayı, cemaatin/cemiyetin/ümmetin değerini, kardeşliği, vefayı, dostluğu en güzel anlatan şiirlerdendir "Tut Ellerimden.”
Merhum Abdurrahim Karakoç akıl çeşmesinden akıtıp, gönül imbiğinden süzdüğü dizelerle insan/değer ilişkisinin çerçevesini çizmiş ve muhteşem bir tablo olarak resmetmiştir.
"Sırattan incedir sevda köprüsü,
Beraber geçelim tut ellerimden,
Niyet ak güvercin vuslat gökyüzü
Beraber uçalım tut ellerimden”
Hz. Peygamber (s.a.v.), Hira mağarasındaki kutlu doğumunun arkasından hemen eşi Hz. Hatice (r.a.) koşmuş ve "tut ellerimden” demiştir.
Eşiyle başlayan halkalara Hz. Ebu Bekir (r.a.) ve daha sonrasında Dar'ul-Erkam'da yetiştirdiği gençleri eklemiş ve onlara "tutun ellerimden” saadete uçalım demiştir.
Muhatap olduğu kişiye tam anlamıyla Hızır değeri vermiş ve ondaki "irfan” dan sonuna kadar istifade etmiş; dileyen muhatabına da kendisindeki "irfan”ı cömertçe sunmuştur.
Tuttuğu eli, muhatabı salmadığı sürece asla salmamış, O kutlu eli bey'at ederek tutanlardan kısa sürede dünyanın en mümtaz topluluğunu yetiştirmiştir.
Akabe bey'atlarıyla başlayan kardeşlik sözleşmeleri; kadim kan davaları olan Evs ve Hazrec'in barıştırılması ve kaynaşması; Muhacir ve Ensar'ın dillere destan kardeşliği ve Medine Vesikası ile tüm şehrin kardeşliğine uzanmıştır.
Rahmetle kuşanmak ve çevresindeki herkese ve her şeye rahmet olmak böyle bir şey.
Ellerinden tuttuğunuza değer katmak ve ondan değer almak; "li tearafu” sırrı yani.
"Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız ve diğerinizin değerinizden istifade etmeniz için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na en çok saygı ve hürmet göstereninizdir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.” Hucurat, 49/13.
Rahmet Peygamberi (s.a.v.)'nin bu ilişkisini; O'na samimi ve dürüstçe muhatap olan Ömer bin Hattap üzerindeki etkisini Bedizüzzaman Said Nursi şöyle şiirleştirir:
"Bir nazar-ı peygamber
Birden bire kalb eder
Bir bedevî câhil, bir ârif-i münevver.
Eğer mizan istersen:
İslam'dan önce Ömer,
İslam'dan sonra Ömer.
Birbiriyle kıyası:
Bir çekirdek, bir şecer.
Def'aten verdi semer,
O nazar-ı Ahmedî, o himmet-i Peygamber.”
Ümmeti olarak biz de yağmur gibi rahmet olmak istiyorsak muhatabımıza Hz. Hızır (a.s.) değerini verecek, ondan irfanı alırken bizdeki irfanı da en cömert şekliyle paylaşacağız.
Dünyada İblis'in yetkisi ve etkisi bizim bıraktığımız boşluk kadardır dostlar.
İlim, amel, ihlas ve ihsanla; doldurmadığımız bütün zaman ve mekânlara hükmetmesi için İblis'e müsaade edilmiştir.
Allah'la 7/24 çevrim-içi yaşayan şuurlu ve çevresine rahmet yayan, çevredeki rahmeti kendisine enerji olarak toplayan Müslüman'ın olduğu yerde İblis barınamaz.
Allah'ın inayet ve rahmeti, birbirine kurşunla tutuşturulmuş gibi birbirlerinin ellerinden tutan, gönüllerini birbirine sınırsızca açmış ve akıl terini hep birlikte döken Müslümanların oluşturduğu cemaatin/cemiyetin/ümmetin her daim yanındadır.
Bu rahmet ayından gelin kendimize Kur'an rehberliğinde bir format atalım ve pirüpak doğduğumuz fabrika ayarlarımıza dönelim.
"Kendini pâk tutan, Rabbini anıp namaz kılan elbette umduğuna ermiştir.” A'la, 87/14-15.
"Nefsini pak eden muhakkak umduğuna ermiş, Kendini kirleten kimse de kendine yazık etmiştir.” Şems, 91/9-10.
Aşkın varlığımız, bize şah damarımızdan yakın Rabbimizin uzattığı rahmet ve merhamet elini,
İçkin varlığımız eşimizin şefkat ve meveddet elini,
Taştığımız varlıklar anne/babamız ve taşkın varlıklarımız çocuklarımızın hürmet, bereket ve sevgi dolu ellerini öncelikli olmak üzere;
Dalga dalga açılan sudaki halkalar gibi uzatın elinizi ve tutun yaratılmışların ellerinden.
Nurullah Genç diyor ya; yed-i tûlâ (uzun el) sahibi olmayan insan nakıstır, yarım insandır.
Uzatın elinizi, açın aklınızı ilme, gönlünüzü irfana ki tamam olun!
Haydi!
Uzatın ellerinizi.
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
Zıtlıkların Ortasında Vasatı Bulmak
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
Hak Yok Vazife Var; Fert Yok Cemiyet Var
Polimat-Entelektüel
Önce Donanım (Hardware) Sonra Yazılım (Software)
İbretlik Bir Ölümden Ders Çıkarabilmek (Fetö Gerçeği)
Yaşlanma “Süreç Odaklı” Bir Gelişmedir ve Anne Karnından Başlar
Üçü Birleyebilir miyiz?