RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
İstinasız her insanın içeriğinde imtihanın gereği olarak "kin=gıll” yerleştirilmiştir.
Bu "kin=gıl” herkese ve her şeye karşı insanı sürekli zorlayan acımasız bir imtihan aracıdır.
Dünya/ahiret saadet için en çok dikkat edeceğimiz husus bu "kin=gıll”i yönetebilmek, onun kimseye zarar vermemesi için kontrol altında tutmaktır.
Adeta biz bir düdüklü tencere; "kin=gıll” de içimizde kaynayan yemek gibidir.
Tencerenin düdüğü gibi son nefese kadar sabır, itina, teenni ve dikkat ile buharı yöneterek Rabbimizin huzuruna çıkacak olgunluğa kavuşmak için ağır ağır kısık ateşte pişmektir.
Hayatı sadece boyuna değil enine de yaşamak kısık ateşte ağır ağır pişmektir.
"Kin=gıll” bu işlevini tamamlayınca cennette imtihan olmadığı için insandan alınacaktır:
"Biz onların (cennet halkının) göğüslerindeki kin ve nefret duygularını söküp çıkardık. (Şimdi birbirini seven ve hep iyilik düşünen) Kardeşler olarak, cennet koltukları üzerinde karşılıklı (sohbet ve saadet ortamındadırlar).” Hicr, 15/47.
O halde dünyada da cenneti istiyorsak "kin=gill” duygularını düdüklü tencere gibi hapsedip, yumuşak huylu ve tatlı sözlü olmalıyız.
Bu hal Allah'ın kullarının onca isyan ve günahlarına karşı her tür rızıklarını göndererek bizlere gösterdi Rahman ismine mazhariyettir.
70 Sahabesini şehit verdiği, yüzü yaralanıp, dişi kırıldığı Uhud Savaşı'nda açık hatası olanlara dahi kızmayıp, kınamaması Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Rahman ismine ne kadar geniş dairede mazhar olduğunun açık delilidir ve bu tavrı Kur'an-ı Kerim'de övülmüş ve bize de tavsiye edilmiştir:
" (Ey Resul! Uhud gazvesinde olduğu gibi her zaman) Allah'tan gelen merhamet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer sert, katı kalpli biri olsaydın, kuşkusuz çevrenden uzaklaşırlardı. O halde onları bağışla, kendileri için Allah'tan af dile ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et ama karar verince artık Allah'a güven (ve o işi yap). Zira Allah, tevekkül edenleri sever.” Al-i İmran, 3/159.
Daha da ileri gitmiş, bu ağır travmayı tedavi için "Uhud biz sever biz Uhud'u” demiştir.
Aileden topluma, işyerinden Stk'lara tercih edilen, sevilen ve tutulan insanlar yumuşak kalpli, tatlı sözlü, neşeli, güler yüzlü insanlardır.
Eşimiz, çocuklarımız da dâhil her insan için geçerli kural budur:
"İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün nasıl kayıp gidecek elinizden!” Nuri Pakdil
İnsanın kalbinden tutmak sevgiyle, samimi ilgiyle, emekle, tatlı dille, güler yüzle, sabırla olur.
Su gibi yumuşak, tatlı, çevresine uyumlu olursak rahmete vesile;
Ateş gibi, kızgın, öfkeli, nobran olursak etrafı ve kendimizi yakar, bitiririz.
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
Zıtlıkların Ortasında Vasatı Bulmak
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
Hak Yok Vazife Var; Fert Yok Cemiyet Var
Polimat-Entelektüel
Önce Donanım (Hardware) Sonra Yazılım (Software)
İbretlik Bir Ölümden Ders Çıkarabilmek (Fetö Gerçeği)
Yaşlanma “Süreç Odaklı” Bir Gelişmedir ve Anne Karnından Başlar
Üçü Birleyebilir miyiz?