RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Doktora tezimin başlığı; "Kelam İlminde Yenilik Arayışları ve M. Şerefeddin Yaltkaya'nın İctimai Kelam Projesi” idi.
Başlıkta yer alan "Kelam İlminde Yenilik Arayışları”, "M. Şerefeddin Yaltkaya”, "İctimai Kelam Projesi” ve "İslam Mecmuası” Yeni ve Güçlü Türkiye için ayrı ayrı çalışılması, anlaşılması ve istifade edilmesi gereken kıymetli başlıklar bize göre.
Bu dört konunun anlam ve ehemmiyetine dair bir köşe yazısının alanının müsaade ettiği ölçüde kısa cümleler kurmakla yetineceğiz.
Konularla ilgilenenleri daha geniş bilgi için açık erişimde olan doktora tezime havale ediyorum.
Başını M. Şerefeddin Yaltkaya (1879-1947), Abdullatif Harputî (1842-1916), Filibeli Ahmed Hilmî (1865-1914), İzmirli İsmail Hakkı (1868-1946), Mustafa Sabri Efendi (1869-1954)'nin çektiği, Sırrî-i Giridî (1844-1895), Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912), İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946), Said Nursi (1878-1960), Ömer Nasuhi Bilmen (1883-1971), Bekir Topaloğlu (1932-2016) ve Hüseyin Atay (1930-2023) gibi isimlerin de destek verdiği "Yeni İlmi Kelam Hareketi” batının "izm” lerle yaptığı inaç ve akide alanında ortaya koyduğu meydan okumalara Kur'an ve Sahih Sünnet çerçevesinde karşılık vermeye çalıştılar. Anadolu'daki bu yenilenme hareketlerine Mısır ve Hind Alt Kıtası'ndan farklı isimlerde katıldılar.
İslam Âlemi bu çalışmalar sayesinde batıya maddi anlamda yenilse dahi fikir ve düşünce sahasında güç ve yetkinliğini muhafaza etti ve asla teslim olmadı.
M. Şereffeddin Yaltkaya Ziya Gökalp'in "İctimai Usuk-ü Fıkıh” ve Emile Durhem'in "Dayanışmacı Hukuk” yaklaşımlarından da etkilenerek "İctimai Kelam” projesini 1914-1918 yılları arasında iki haftada bir yayınlanan İslam Mecmuası'nda kaleme aldı.
Yaltkaya'yı yakından tanıyan ve birlikte mesai yaptığı arkadaşı M. Asım Köksal (1913-1998), O'nun hakkında şu tespitleri yapmıştır:
"M. Şerefeddin'in Türk tefekkür âlemindeki değerini Türkiye sınırları haricine çıkaran hadise, meşhur Türk âlimi Katib Çelebi'nin Bibliyografyası'nın yeni tab'ı izhar hususunda sarf ettiği himmet ve faaliyette görülüyor. Esere üstadın yazdığı Arapça mukaddime, an'anesizleştiği ve körleştiği iddia edilen kültür kudretimizin icabında göstereceği yaratıcılık için bir nümune sayılabilir. Yaltkaya, bazı içtihat kusurlarına rağmen açık bir kalbe sahip sözü özü bir büyük bir ilim adamıydı. Olduğu gibi görünmek veya göründüğü gibi olmak hususunun tam anlamı ile bir örneği idi. Takdir veya tenkitleri konusunda asla sessiz kalamazdı. Bu sebeple dostları azdı."[1] (A. Cüneyd Köksal, M. Âsım Köksal-Hayatı, İzmir: Çağlayan Matbaası, 2007, 27.)
M. Şerefeddin Yaltkaya'nın dile getirdiği "İctimai Kelam Projesi” kelam ilminde yenilik arayışları içerisinde yer alabileceğini düşündüğümüz bir yaklaşımdır. Yaltkaya, ictimai kelam projesiyle kelamın; sosyal bilimlerle, dolayısıyla toplumun tüm kesimleri ile ilişkisini kurmak istemiştir. Üretilecek kelami bilginin toplumu ve içinde yaşayan ve şekillenen bireyin ihtiyaçları doğrultusunda kime veya toplumun hangi kesimine ne şekilde sunulmasının bilinmesi halinde daha etkili olacağı iddiasını ortaya koymuştur.
İslam Mecmuası'na gelince burada sözü bütün sayıların Türkçemize kazandırılmasında emekleri olan Mustafa Göleç'e bırakıyorum:
"Uzun menzilli sonuçlarıyla Osmanlı Devleti'nin kısa İkinci Meşrutiyet deneyimi, asırlık yenileşme hareketlerinin nihayet modern Türkiye filizlerini verdiği bir dönem olması hasebiyle önemlidir. Arkaik bir imparatorluğun ulus devletler çağına ayak uydurma çabasıyla siyasetini, ekonomisini, kültürünü, düşüncesini teşrih masasına yatırdığı bu dönemin bariz özelliği daha önce görülmedik ölçüde sözlü ve yazılı tartışma ortamını vücuda getirmesi ve adeta zincirlerinden boşanmış bir matbuat hayatının bunun peşi sıra gelmesidir. Resmi, yarı resmi ve sivil yayınlarıyla basın tarihimizin bu son derece "liberal”, işin aslı en azından bir süreliğine "kuralsız” dönemi aradan geçen bir yüzyıla karşın hâlâ tüketilememiş bir külliyatı da günümüze miras bırakmıştır. Bu külliyatın bazı damarları birer okul olmayı başarmış, farklı adlar ve biçimler altında erken cumhuriyet ve çok partili dönemde de varlığını sürdürebilmiştir. Öyle ki bugünün Türkiye'sinde demokrasi problemlerinden piyasa meselelerine, kadın sorunlarından eğitim tartışmalarına pek çok konu bu döneme referans vermeksizin anlaşılamaz. İkinci Meşrutiyet dönemi matbuatının okul olmayı başarmış, önemi döneminin sınırlarını aşmış yayınlarından birisi de İslâm Mecmuası'dır. Ortalama Türk okurunun yazarlarından pek çoğunu tanıdığı, hiç olmazsa isimlerine aşina olduğu bu mecmuaya yakından bakıldığında bir süreli yayından fazlası olduğu görülür. Ziya Gökalp başta olmak üzere dergi yazarlarının bazıları İttihat ve Terakki'nin önde gelen ideologları, mebuslar, üniversite hocaları, geleceğin diyanet işleri reisleri vesairedir. Derginin özellikle din eğitimi ve dinî hukuk meselelerine ilişkin bazı çözümleme ve teklifleri o dönemde, değilse de erken cumhuriyet döneminde geçerlilik kazanmış, hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla kendi görece kısa ömründen çok daha uzun menzilli tesirleri olmuş bir okuldur İslâm Mecmuası.” (Türkiye Cumhuriyeti'ni Kuran Metinlerden Biri: İslâm Mecmuası Neden Okunmalı? Doç. Dr. Mustafa Göleç, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi)
Yeni ve Büyük Türkiye için Ali Fuat Başgil'in tespitiyle "ölmek istemeyen mazi ile hayata doğmak isteyen müstakbelin barıştırılması ve el ele yürütülmesi gerekiyor.
Ölmek istemeyen mazi ve hayata doğmak isteyen müstakbelin "Seferoğulları ve Tellioğulları” şeklinde kavga etmelerini izlemek "Yeşil Vadi” ve "Leyla” ların batıya kaptırılması demektir.
Yazımı Türkiye'de barışın, birlik ve beraberliğin sağlanması için zikrettiğimiz başlıklar üzerinde çalışılması, onların anlaşılması ve yaşanması gerektiğini tekrar ederek noktalıyorum.
M. Şerefeddin Yaltkaya, Islamic Journal and New Türkiye
The title of my doctoral thesis is; It was "Seeking Innovation in the Science of Kalam and M. Şerefeddin Yaltkaya's Social Kalam Project".
In the title "Seeking Innovation in the Science of Kalam”, "M. In our opinion, "Şerefeddin Yaltkaya", "Social Kalam Project" and "Islam Magazine" are valuable titles that should be studied, understood and benefited separately for the New and Strong Turkey.
We will confine ourselves to making short sentences about the meaning and importance of these four issues, as much as the space of a column allows.
I refer those interested in the subject to my doctoral thesis, which is open access, for more detailed information.
Led by M. Şerefeddin Yaltkaya (1879-1947), Abdullatif Harputî (1842-1916), Filibeli Ahmed Hilmî (1865-1914), İzmirli İsmail Hakkı (1868-1946), Mustafa Sabri Efendi (1869-1954), Sırrî -i Giridî (1844-1895), Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912), İsmail Fenni Ertuğrul (1855-1946), Said Nursi (1878-1960), Ömer Nasuhi Bilmen (1883-1971), Bekir Topaloğlu (1932-2016). ) and Hüseyin Atay (1930-2023), tried to respond to the challenges posed by the West in the field of beliefs and creeds with "isms" within the framework of the Quran and the Authentic Sunnah. Different names from Egypt and the Indian Subcontinent participated in these renewal movements in Anatolia.
Thanks to these studies, even though the Islamic World was defeated by the West in material terms, it preserved its power and competence in the field of ideas and thought and never surrendered.
M. Şereffeddin Yaltkaya, who was also influenced by Ziya Gökalp's "İctimai Usuk-ü Fıkıh" and Emile Durhem's "Solidarity Law" approaches, wrote his "Social Kalam" project in İslam Mecmuası, which was published bi-weekly between 1914-1918.
M. Asım Köksal (1913-1998), who knew Yaltkaya closely and worked with him, made the following observations about him:
"The event that took M. Şerefeddin's value in the world of Turkish thought beyond the borders of Turkey is seen in the care and activity he spent on presenting the new book of the Bibliography of the famous Turkish scholar Katib Çelebi. The Arabic introduction written by the master to the work indicates that he had become unconventional and blind. It can be considered an example of the creativity that our claimed cultural power can show when necessary. Yaltkaya was a great scientist with an open heart, despite some flaws in jurisprudence. He was a true example of appearing as he is or being as he seems. He was never about his appreciation or criticism " He could not remain silent. That is why he had few friends." (A. Cüneyd Köksal, M. Âsım Köksal-Hayatı, İzmir: Çağlayan Matbaası, 2007, 27.)
The "Social Kalam Project" expressed by M. Şerefeddin Yaltkaya is an approach that we think can be included in the search for innovation in the science of kalam. Yaltkaya, with his social theology project; He wanted to establish a relationship with social sciences and therefore with all segments of society. He put forward the claim that the theological knowledge to be produced will be more effective if it is known to whom or to which segment of the society it will be presented and in what way, in line with the society and the needs of the individual living and shaped in it.
As for the Islamic Journal, I leave the word to Mustafa Göleç, who contributed to the introduction of all numbers into Turkish:
"The short Second Constitutional Monarchy experience of the Ottoman Empire, with its long-range consequences, is important as it was a period when centuries-old innovation movements finally gave rise to modern Turkey. The obvious feature of this period, in which an archaic empire put its politics, economy, culture and thought on the table of dissection in an effort to keep up with the age of nation states, is that it created an environment of oral and written debate on an unprecedented scale and that a press life that was virtually unleashed came after it. With its official, semi-official and civilian publications, this extremely "liberal" and, in fact, at least for a while "no rules" period of our press history has left a legacy to our day that has not been exhausted despite the passage of a century. Some veins of this corpus managed to become schools and continued their existence in the early republic and multi-party period under different names and forms. So much so that many issues in today's Turkey, from democracy problems to market issues, from women's issues to education discussions, cannot be understood without reference to this period. One of the publications of the Second Constitutional Monarchy period, which managed to become a school of press and whose importance went beyond the limits of its period, is the Islamic Magazine. When you look closely at this magazine, where the average Turkish reader knows many of its authors or at least their names, it can be seen that it is more than just a periodical. Some of the magazine writers, especially Ziya Gökalp, are leading ideologists of the Committee of Union and Progress, members of parliament, university professors, future heads of religious affairs, etc. Some of the magazine's analyzes and proposals, especially regarding religious education and religious law issues, gained validity and were implemented in that period, if not in the early republican period. Therefore, İslâm Mecmuası is a school that has had far-reaching effects beyond its relatively short life.” (One of the Texts That Founded the Republic of Turkey: Why Should You Read the Islamic Magazine? Assoc. Prof. Dr. Mustafa Göleç, Fatih Sultan Mehmet Foundation University, Department of History Faculty Member)
For the New and Great Turkey, as stated by Ali Fuat Başgil, "the past that does not want to die and the future that wants to be born into life must be reconciled and go hand in hand."
Watching the past, who do not want to die, and the future, who want to be born to life, fight as "Seferoğulları and Tellioğulları" means losing the "Green Valley" and "Leyla" to the West.
I end my article by repeating that in order to ensure peace, unity and solidarity in Turkey, the topics we mentioned must be studied, understood and lived.
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
Zıtlıkların Ortasında Vasatı Bulmak
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
Hak Yok Vazife Var; Fert Yok Cemiyet Var
Polimat-Entelektüel
Önce Donanım (Hardware) Sonra Yazılım (Software)
İbretlik Bir Ölümden Ders Çıkarabilmek (Fetö Gerçeği)
Yaşlanma “Süreç Odaklı” Bir Gelişmedir ve Anne Karnından Başlar
Üçü Birleyebilir miyiz?