Linte Lehüm= Sen Onlara Yumuşak Davrandın (MÜSLÜMANLARA SON ÇAĞRI)

    Günümüz gerek seçim ortamı, gerekse ‘dershane’ endeksli tartışmalar %99 u Müslüman olan topluma yazımın sonundaki ayeti hatırlatma zaruretini ortaya koymuştu durumda.
    Peygamberimizden istimdat etmek, yardım istemek, aramızdaki meselelerde bu gün, hemen, acil hakemliğine müracaat etmezsek yarın çok, çok  geç olabilir.
    Şimdi aramızdan hiç ayrılmayan Peygamberimizin hayatından hayatımıza hayat olması gereken günümüz acil meseleleriyle alakalı birkaç misal veriyor ve en az 3 defa okuyup 1 saati bir sene nafile ibadetten evla olan tefekkürü önemle öneriyorum.
    Çünkü; ‘’Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.’’ Enfal,8/46
    Bir peygamber ve devlet başkanı olarak Kutlu Nebi, günah olmadığı müddetçe iki işten en kolay olanını seçer, ilahî emirlere karşı gelinmesi hali dışında kendi şahsına yönelik vuku bulan herhangi bir fenalığın intikamını almazdı. (Malik , Muvatta, Husnü’l-huluk, 2; Ebu Davut, Edep, 5)
    Muhtelif zaman ve mekânlarda kendisine karşı hakaret eden, kendisini her türlü kötülük ve sıkıntıya maruz bırakan düşmanlarına dahi hidayet ve iyilikle dua ederdi. Sevgi ve hoşgörünün azami ölçüsü ve bir insanın seciyesinde pek az bulunan sıfatlardan biri düşmanlarına karşı affedici ve bağışlayıcı olmasıdır. O, cezalandırmaya gücü yettiği zaman bile affeder, istediğini yapabilecek konuma geldiğinde bağışlardı. Son ve eşsiz Peygamber, “Ben, rahmet olarak gönderildim; azap olarak değil.” (Acluni, I, 244(637)) buyururdu.
Mekke’nin fethinde muzaffer bir komutan olarak etrafında toplanan, vereceği emri merak ve endişeyle bekleyen müşrik Mekke eşrafına: Benim size ne yapacağımı tahmin edersiniz? diye sorduğunda onlar: Sen asil ve kerim bir kardeşin oğlusun! Bizleri affedeceğini ümit ediyoruz. Eğer intikam alacak olursan haklısın; çünkü biz sana daha evvel kötülük etmiştik.” (Vakidi, el-Meğazi, II, 835; İbn Seyyidinnas, Uyunü’l-Eser, II, 178) dediler.
Bunun üzerine Rahmet Peygamber onlara. “Bugün ben size Hz. Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi diyorum: Bugün sizler kınanacak (ayıplanacak ve yargılanacak) değilsiniz; Allah sizi bağışlar. O, merhametlilerin en merhametlisidir; haydi dağılın şimdi serbestsiniz.” (Yusuf, 92) hitabında bulunarak, İslam’a ve Müslümanlara zarar vermeme koşuluyla onları serbest bırakmış ve rahatlatmıştır. Bir defasında Necran’dan gelen 60 kişilik Hristiyan heyet, Resulüllah tarafından kabul edilmiş; bu kişiler Mescid-i Nebevi’de ağırlanmış, hatta Allah Resulü onların mescitte ayin yapmalarına dahi müsade etmiştir. Onlar da mescit içinde Doğu’ya yönelerek ayinlerini yapmışlardı. Hz. Peygamber, sahabilerden bu duruma itiraz edenleri de susturmuştur. (İbnü’l-Kayyum el-Cevziyye, Zadü’l-Maad, III, 44-45)
 Rahmet Peygamberi, kendisine ve misyonuna karşı haset kin ve düşmanlıktan dolayı, nifak ve münafıklıkla ilgili hakkında onlarca ayetin indirildiği münafıkların lideri Abdullah b. Übey b. Selül’ü bile defalarca bağışlamış; vefat edince teberrüken ona gömleğini vermiş; cenaze namazını kıldırmış ve onun için Allah’dan af dilemiştir. (Buhari, Cenaiz, 77; Müslim, Sıfatü’l-münafıkın, 2) En mükemmel bir insan sıfatıyla Hz Peygamber’in bu ali cenaplığı ve soylu davranışı, ondaki akıl ve tetkik üstü, sınırsız bir insan sevgisinin ve hoşgörünün en bariz örneğidir.
Hayatına hoş görüyü hakim kılan Kutlu Nebi, Müslümanların hoş görünün zıddı olan öfke, buğuz ve kinden uzak olmalarını, çünkü kin ve buğuzun tüm iyilikleri silip-süpürdüğünü önemle belirtirlerdi. (Malik, Hüsnü’l-huluk, 1) Günlük hayatın her kademe ve safhasında insanlara yumuşak davranmayı yeğleyen Nebiler Sultanı, Peygamberlik gelmeden önce ticaretle uğraşırdı. Alacak-verecek için bir yerde buluşmak üzere Abdullah b. Ebi Hamsa adlı bir gençle sözleşmişlerdi. Nebiler Sultanı sözleşme yerine tam zamanında gelmiş, fakat genç sözünü unutmuştu. Tam üç gün sonra hatırlamış ve hemen sözleşme yerine gelmişti. Bir de gördü ki Nebiler Sultanı vaat edilen yere gelmiş, orada bekliyor. Çok üzülen ve kızacağını beklediği Allah Resulü gence sadece: “Ey delikanlı nerede kaldın? Bana meşakkat verdin; ben üç gündür sizi burada beklemekteyim” buyurmuşlardı.” (Ebu Davud, Edep, 90) “Hoş gör ki hoş görülesin.” (İbn Hanbel, I, 248) anlayışını hayatında prensipleştiren Şanlı Peygamberimiz, gücü olduğu ve olmadığı halde, her iki halde de hoş görülü bir kimsenin cennete gireceğini müjdelemektedir.” (İbn Hanbel, II, 210)
Eşsiz Nebi’nin Uhud savaşında (625), sevgili amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi, Mekke’nin fethi sırasında korkarak Taif’e kaçmış, orada Taif halkının teslim olması üzerine onların arasına karışarak Resulüllah’ın yanına gelmiş, iman etmiş, Resulüllah da “Gözüme görünme bana sevgili amcamı hatırlatıyorsun.” diyerek bir nevi onu affetmişti. (Buhari, Meğazi, 23) Aynı şekilde intikam hırsıyla amcası Hz. Hamza’nın ciğerini çiğneyen Hint binti Utbe’yi de affetmiş ve bey’atını kabul etmiş, onu dinlemiş ve sorduğu birçok sorulara da cevap vermiştir. (İbn Hacer, el-İsabe, IV, 425) 70 şehidin verildiği, âdeta gerçek müminle gerçek olmayanın ayrıştığı (yeym-i temhıs) denilen Uhut savaşında, o kritik ve zor günde İslam ordusu içinde cephede ikilik çıkararak ayrılıp, sonra Medine’ye dönüşte Resulüllah’ın huzuruna gelenlere (asilere), beklenen sert muamelenin aksine Rasulüllah (s.a.s.) yumuşak ve güzel davranmıştı. Sadece böyle zor ve kritik günlerde değil, insanlığın hidayet ve saadeti için verdiği mücadelenin hemen her safhasında sevgi ve hoşgörüyü ilke edinen ve neticede başarıya ulaşan Allah Resulü’nün bu asil ve soylu davranışı Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir:
    ‘’Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.’’(Al-i İmran,3/159)
    Aylardır bu konularda doğrudan ve dolaylı onlarca yazı yazdım.
Bu son çağrıdır artık !
    Siz Calut’a karşı savaşan Talut’un askerlerisiniz,unutmayın
Lütfen ! Dünya nehrinin suyundan fazla içmeyin.
Ey Uhud’un okçuları !
Kendinize gelin, titreyin.
Peygamberin emrini unutmayın.
Meydanda ki ganimete aldanmayın, odaklanmayın.
Siz Peygamberin emrini hatırlayın, vazifenizin başına dönün.
    Hatırlayın ki aksi takdirde yarın çok geç olabilir.


Yazarın Diğer Yazıları