Kader daima adalet eder. İnsanlar ve canavarlar zulmeder

Geçen hafta musibetlerin bize ne mesaj verdiğini işledik. Bu hafta başa gelen musibeti iç alemimizde daha derinlikli olarak nasıl değerlendirmemiz hususunu işleyeceğiz.

İnsanların başına gelen her olayı iki yönden değerlendirmek gerekiyor. Kader açısından geçen haftaki makalemizde işlediğimiz gibi  (http://www.cemilpasli.com/ahlak/musibetler-bize-ne-der )iki sebebe binaen Rabbimizin merhameti , rahmet ve adaleti gereği başımıza geliyor. O musibete sebep olan insanlar ve canavarlar ise zulm edebiliyorlar.

Kamil mümin başına gelen musibetlerle ilgili olarak sebep olan zalimlerden çok adil olan kader-i ilahiye sarfı nazar etmelidir. Çünkü asıl ve değişmez hakiki muhatap odur. İnsanın rabbine kulluğu karanlık bir sahnede sahne ışığı sadece kendine tutulmuş tiyatrocunun hali gibi olmalıdır. Böyle bir atmosferde sadece bir kişi görünür. Müminin rabbiyle ilişkisi de sadece musibet konusunda değil tüm mevzularda sahnede ışık sadece onun üzerinde ve rabbi sadece onu izliyor gibi düşünmelidir. Çünkü kabre tek başına girecek ve hesabı tek başına verecek.

Peygamberimizin (s.a.v.) Taif’te başına gelen o üzücü hadiseden sonraki tavrı bizim için güzel bir örnektir. Taif dönüşü kanlar içinde bir bağa çekilip şöyle dua etmişti:

“İlahi! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü, ancak sana arz eder, sana şikâyet ederim.Ey merhametlilerin en merhametlisi! Herkesin zayıf görüp te dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin.

İlahi! Huysuz ve yüzsüz bir düşman eline beni düşürmeyecek hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

İlahi! Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir. Sana sığınırım.

Bütün karanlıkları parlatan dünya ve ahiret işlerinin ıslahının yalnız ona bağlı bulunduğu Nur’a sığınırım.

İlahi! Sen razı oluncaya kadar affını diliyorum. Bütün kuvvet her kudret ancak sendendir.’

Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi’de önemli tespitlerde bulunur. Vefatına yakın yazdırdığı ‘Konuşan Yalnız Hakikattir’ isimli eserini tamamen bu konuya ayırır ve şöyle giriş yapar : ‘Risale-i Nur'da isbat edilmiştir ki, bazan zulüm içinde adalet tecelli eder. Yâni, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan kimseyi bu defa bir zâlim eliyle cezaya çarptırır, felâkete sürer. Bu, adalet-i İlâhiyenin bir nevi tecellisidir.

O halde mümin başına gelen her olayı hamd (sabır-şükür) ile karşılamalı ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri gibi demeli vesselam.

"Hak, serleri hayr eyler,

Zannetme ki gayr eyler,

Ârif âni seyr eyler,

Mevlâ görelim n'eyler,

N'eylerse, güzel eyler...

 

Sen Hakk'a tevekkül kil

Tefvîz et ve râhat bul,

Sabr eyle ve râzi ol,

Mevlâ görelim n'eyler,

N'eylerse, güzel eyler...

 

Vallahi güzel etmis,

Billahi güzel etmis,

Tallahi güzel etmis,

Allah görelim n'etmis,

Netmisse güzel etmis...


Yazarın Diğer Yazıları