Deha Nedir?

Osmanlı Devleti gibi uzun süre yaşayan sistemler aslında bütün insanlık için her alanda tecrübe edilmiş muhteşem ilkeler içeriyor.

Konuya Osmanlı Devleti'nden devam edeceksek; Şeyh Edebali tarafından Osman Gazi'ye tebliğ edilen kuruluş manifestosundaki her cümle üzerinde hassasiyetle durmamız gerekiyor.

Bütün manifestoyu ele almak bir yazının hacmini ve haddini aşar.

Bu nedenler biz bir cümle üzerinde durmak istiyoruz.

"Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.”

Şu kural değişmez:

"İnsanlar akılları miktarınca delidir/Küllün Nası Mecnunun ale Kaderi Ukulihim.”

Osmanlı Devleti 120 üzeri zekâ seviyesindeki dehaları/delileri Enderun'da eğitim devlet ve toplumun yönetim kademlerinde değerlendirirken; 60 aşağı zeka seviyesindeki delileri ordunun en önünde "Deliler Taburu” olarak istihdam ediyordu. Korku nedir bilmeyen ve vücutça oldukça iri bu özel insanlar aldıkları eğitimler ve sahip oldukları çok farklı silah ve kıyafetleriyle rakip orduların korkulu rüyasıydı. Mermere vura vura geliştirdikleri ve bir tokatla rakibi beyin felcinden etkisiz hale getiren "Osmanlı Tokatı” dünya harp literatürüne girmişti.

Eğitim Osmanlı Devleti'nde çocukların zekâ seviyelerine göre kademeli olarak belirlenmiş kurumlarda icra ediliyordu.

Çocukların zekâ seviyeleri hayatın içerisinde verilen eğitimlerde yapılan gözlemlerle tespit ediliyordu.

Asla bütün çocuklar bir alana toplanıp aynı sorular sorulup alınan cevaplara göre değerlendirme yapılmazdı.

Çocuk birebir ve ona özel bir değerlendirmelerden geçerdi. Bu işlem hem tek başına iken, hem de arkadaşları arasındaki davranışlarına yönelik sıkı bir gözlemle gerçekleştirilirdi.

Allah her insanı kendi özelinde, faklı zekâ ve kabiliyetlerle donatmıştır.

Bu anlamda tek yumurta ikizleri dahi eşit ve aynı değildir.

Hal böyle iken hala çocuklara eşit sorular ve eşit cevaplarla sınamak onları kırmak demektir.

"Sınav kırmak demektir. Çocuklarımızı sürekli sınıyoruz. Sına sına, kıra kıra mahvediyoruz.”

"Hayvanlar Okulu” temsilinde olduğu gibi; birçok farklı hayvanı bir sınıfa toplayıp onları her dersten sorumlu kılmak ve sınava tabi tutmak onların tümünü "kırmak” demektir.

Uçma dersinde iyi olan kartalı, yüzme dersiyle, yüzme dersinde iyi olan balığı uçma dersiyle, koşma dersinde iyi olan Çıtayı sürünme dersiyle, sürünmede iyi olan yılanı, yüksekten atlama dersiyle kırmak…

Bu anlamda bana göre her çocuk annesinden dahi doğar.

Mesele önce aile, sonra devlet, STK ve toplumun o dâhiye nasıl davranacağı meselesidir.

Ya o çocuktan bilim, sanat, spor v.b. alanlarda bir dahi çıkacaktır.

Ya da çocuk kendi olamadığı, kendiyle buluşamadığı, kendine ulaşmadığı için birden fazla psikiyatrik rahatsızlıkla baş ederek hayatta kalmaya çalışacaktır.

Bugün bireyden aileye, cemiyetten topluma yaşadığımız problemlerin temelinde bu dehaların israf edilmesi yatmaktadır.

Atın önüne et, Arslan'ın önüne ot koyup ta yemiyorlar diye onlara eziyet ederek onların tabiatını değiştiremezsiniz.

Kâinatta Allah'ın koyduğu değişmeyen kurallara (sünnetullah) karşı birey ve toplumların duruşu onların kaderini belirler.

Tekrar üst lige çıkmak istiyorsak aileden başlayan, okulda ve toplumda devam eden eğitim sürecini çocukları kırıp geçirmekten başka bir katkısı olmayan yoğun sınav (kırma) zincirinden çıkarmalıyız.

Eğitim anlayışımızı "her çocuk özeldir” ilkesine ilaveten "her çocuk dâhidir” ilkesiyle aşılayarak yeni bir bakış açısıyla baştan aşağı, iğneden ipliğe yeniden kurmalıyız.

 


Yazarın Diğer Yazıları