RİM’İN DEDESİ
VATAN VE İSLAM ŞAİRİ
DOĞAL ŞİFA KAYNAĞI: YEŞİL ÇAY
İNGİLİZLER VE HİNDİSTAN’IN KARANLIK TARİHİ
‘DİNDE ZORLAMA YOKTUR’ U NASIL ANLAMALIYIZ?
TÜRKİYE VE SURİYE: DAHA GÜZEL GÜNLERE
Batılı eğitim sistemi ne zaman iflas eder?
Araç satışında yetki belgeli esnafımız bu sistemden muaf olsun
Ticari ahlaksızlık enflasyondan daha hızlı yükseliyor
SULTAN VAHDETTİN’İN MEZARI TÜRKİYE’YE GETİRİLSİN
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
ÖZGÜRLÜĞE SELAM SURİYE
Oynamak İstemeyenler Varsa İsteyenler Oynasın
ALMANYA’DA TÜRK OLMAK -2-
Nasrettin Hoca’nın İzinde:AKŞEHİR
Merhaba Yeni Suriye
Futbolun Yazılı Olmayan Kuralı…
SURİYE’NİN BÖLÜNMESİ
Alfa Romeo Junior
KONYALISIN ETLİEKMEK
Coronavirüs (covid 19) günleri bir kez daha en değerli kurum olarak aileyi ve en kıymetli mekân olarak sığınağımız evimizin önemini açık bir şekilde ortaya koydu.
Evlilik akdiyle kurulan ailenin ilki cennette Yüce Allah'ın kıydığı nikâhla insanlığın anne ve babası Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva (r. anhuma) arasında kuruldu.
Eşlerin birbiriyle ilişkisini en güzel anlatan ifadelerden birisi de; Nisa Suresi 21. Ayette geçen "efda: adamak” kelimesidir. "Efda: adamak” kelimesi, eşlerin birlikte yaşadığı duyguları, sevgileri, şefkatleri, fedakârlıkları, ortak arzuları, mahremiyetleri, özelleri ve her türlü özel/genel iletişim biçimlerini anlatıyor. Efda fiili, hayatın her alandaki birlikteliği ortaya koyar. Bu ifadede geçim zamanlarına ilişkin birçok manzarayı gözler önüne seriyor ve ailenin eşlerin birbirlerine "adanmış ruhlar” olarak devam edebileceği dersini veriyor:
"Kendinizi birbirinize adadıktan ve eşiniz sizden sağlam bir taahhüt (nikâh) aldıktan sonra verdiğinizi ondan nasıl geri alabilirsiniz?”[1]
İsmini insanlığın annesi kadın(Nisa)dan alan surenin ilk ayetinde yaratılışımız anlatılır. Bizi bir tek nefisten yaratan sonra erkek ve kadın olarak ayıran Yüce Allah ilk cennetine eşler olarak yerleştirmiştir. O halde aile kurmak cennetten başlayan ve cennetin şubesini dünyaya taşıyan mübarek ve en değerli kurumdur. Rabbimize imandan sonra, yapacağımız en öncelikli ve değerli amel; kendimize uygun ebedi hayat arkadaşımızla nikâhlanıp, birbirilerine kendilerini adayıp, el ele, gönül gönüle tekrar ana vatanımız cennete dönmek için dünya imtihanını birlikte başarıyla vermektir.
"Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, on(un özünden maddesin)den de eşini var eden ve her ikisinden pek çok erkek ve kadın meydana getiren Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun! Kendisi adına (yemin edip) birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının! Şüphesiz ki Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir/sizi kontrol edendir.”[2]
Yukarıdaki ayetlerde ailenin bireysel ve psikolojik yönüne dikkat çekerken; başka ayette de Rabbimiz, el ele veren içkin varlıkların oluşturdukları ailenin sosyolojik yönüne dikkatimizi çekiyor:
‘'Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.''[3]
Dolayısıyla evlilik; bireysel ve sosyal açıdan fıtri, yaratılışın gereği ve cennetten bir huzuru, güzelliği, mutluluğu içinde barındıran toplumun en önemli sosyal, ekonomik, kültürel müessesesidir. Ailenin bu önemli ve yeri doldurulamaz konumu hakkında dünyada insanların çoğunluğu ittifak halindedir.
Bu kurumun temel yapı taşları olan kadın ve erkek nikâhla birleştiklerinde dünyanın en değerli işi için el ele verdiklerinin farkında olmalılar. Onların bir araya gelmesiyle oluşan cennetten bahşedilen huzurun yanında kıyamete kadar onları yaşatacak çocukların yetişmesine de vesile olacaklarını unutmamalılar.
Sağlıklı birey ve huzurlu toplum için kilit taşı öneminde olan mutlu aile dünyanın en değerli zenginliğidir. Bu ailenin en birinci şartı: Eşler, içkin varlıkların birbirlerinin ellerinden gönüllerinden son nefese kadar bırakmama kararlılığıyla tutmalarıdır. Sonra taşkın varlıkları çocuklarını birbiriyle adanmışlıktan gelen sevgi ve muhabbetle oluşan bir fedakarlıkla yetiştirmeleri ve büyütmeleridir.
Aile kurumunu bir binaya benzetirsek 3 tanesi ana taşıyıcı kolon, 6 tanesi de destek sütunu olmak üzere 9 direk üzerinde durur. 9 direkte sağlam bir şekilde tesis edilirse aile 12 şiddetindeki sosyal, ekonomik, siyasi depremlere dahi dayanabilir.
Aile, aynı çatıda birbirileriyle bütünleşmiş insanların oluşturduğu en değerli kurumdur. Eşler çocuklarını da bu örneklik üzerinden yetiştirirler. Aileyi aile yapan değerleri çağımızın metodu olan formüller üzerinden izah ettik. Aileyi bir bina gibi düşündük ve o binayı bütün sosyal, siyasi, ekonomik travmalara dayanacak şekilde 9 kolon üzerine yerleştirdik. Bu direklerden 3 tanesi ana taşıyıcı kolon (1. Sohbet, 5. Sevgi, 9. Sabır) diğer 6'sını ise (2. Sofra, 3. Seyahat, 4. Seccade, 6. Sayfa, 7. Samimiyet, 8. Sistem) destek kolonları olarak tasarladık.[4] Dünya ve ahiret mutluluğumuzda aşkın varlığımız Rabbimizle ilişkilerden sonra en önemli ilişki olan içkin varlığımız eşimizle adanmışlık üzerine kurulmuş, sürekli, kararlı ve iyi niyet temelleri üzerine kurulmuş muhabbet bağıdır.
Hem kendi dünya/ahiret saadetimiz, hem de taşkın varlığımız çocuklarımızı mutlu yetiştirmek istiyorsak: Eşler olarak öncelikle birbirimizin mutluluğu için çaba göstereceğiz, önce birbirimizi mutlu edeceğiz. Adanmışlığı eşler olarak yaşayarak ve yaşatarak çocuklarımıza ve âleme göstereceğiz.
Zira biz mutlu olmadan çocuklarımızı mutlu kılamayız. Uçakta da anons edilir ya; önce kendi maskenizi, sonra çocuğunuzun maskesini takın.
İman-Hikmet-Gayret-Tevekkül
Zıtlıkların Ortasında Vasatı Bulmak
Mecelle Pusulası (Altın Formül İçerir)
Zahmetten Kaçarak Rahmete Ulaşılabilir mi?
Hak Yok Vazife Var; Fert Yok Cemiyet Var
Polimat-Entelektüel
Önce Donanım (Hardware) Sonra Yazılım (Software)
İbretlik Bir Ölümden Ders Çıkarabilmek (Fetö Gerçeği)
Yaşlanma “Süreç Odaklı” Bir Gelişmedir ve Anne Karnından Başlar
Üçü Birleyebilir miyiz?