‘Aile Kurumu’ Medeniyet Tasavvurumuzun Neresinde ???

Başbakanımız,Hemşehrimiz Ahmet Davutoğlu Aile yönelik atılacak adımları açıklamadan hemen önce 25 Aralık 2014 de ‘3 Çocuk Ama Nasıl ?’ başlıklı yazımı yazmıştım.
Yazım da Huzur ve Mutluluğun üretildiği tek mekan olan 3 çocuklu Ailenin nasıl ve ne şekilde hayata geçirileceğini ifade etmeye çalışmıştım.
Paket açıklandı.
Ben bu paket için ‘yetmez ama evet’ diyenlerdenim.
Gerekçem ise; olaya bakış açımızın bir medeniyet tasavvuruyla aileyi değerlendirmek ve medeniyeti o aile üzerine kurmak üzerine olma konusunda gereken hassasiyetin bulunmadığı endişem.
‘3 Çocuk Ama Nasıl ?’yazımın son cümleleriyle konuya başlamak istiyorum;
‘’Burada benim dikkat çekmek istediğim konu özellikle çocuk yetiştirme,annelik döneminde olan bayanların özellikle çalışmadan ziyade ev hanımlığına teşviki konusu.
Çocuk büyütmede 0-3 yaşın anne babaya özellikle anneye çocuğun oksijenden daha çok muhtaç olduğu bir dönem olarak ısrarla anlatıyoruz.
0-3 de anneye babaya doymamış çocuklarda ‘’oral fiksasyon’’ dediğimiz sendrom gelişiyor.Bu ‘’oral fiksasyon’’ denilen sendromdan tüm çocukların korunması için devlet tüm politikalarını yeniden gözden geçirmeli.Çünkü çocuklarda madde bağımlılığına kadar giden etkileri var.  
3 çocuk yapacak ailelerde özellikle kadınlara çocuk üzerinden anne olma üzerinden çok ciddi teşvikler ve özendirici adımların, maddi manevi desteklerin devletimiz tarafından hızlı bir şekilde alınması gerekiyor.
Her kadının ekonomimiz büyüsün , istihdam oranları yükselsin söylemiyle çalışmaya teşvik edildiği günümüzde siz bırakın 3 çocuğu bir çocuk konusunda dahi aileler zorlanıyor.
Hatta evlilik yaşı erkek ve kadında  sürekli yükseliyor ülkemde.
Kadının en birincil kariyerinin önce Rabbine iyi bir kul , sonra iyi bir eş , sonra iyi bir anne (aynı ölçü erkekler içinde geçerli,onlar içinde gerçek kariyer önce iyi bir kul,sonra iyi bir eş,sonra iyi bir baba olmak) olmak olmalı.
Dünya ekonomi de zirve yapmış , istihdam sorununu çözmüş,kadını en yüksek düzeyde ,istihdama katmış ülkelerinde mutluluktan eser yok.
İntihar oranları, depresyon hapı kullanan sayıları, huzurevinde kalan yaşlı oranları , evli olmadan doğum yapan kadın sayıları (Avrupa ortalaması %43), boşanma oranları gibi mutluluğa direk temas eden olaylarda Batı dibe vurmuş durumda.
Kişilere sorularak yapılan mutluluk araştırmalarıyla kendilerini ve dünyayı avutuyorlar. Gerçek mutluluğu çoktan unutmuş insanlar sahip oldukları maddi varlığın ve kariyerin, tüketim imkanının kendilerini mutlu ettiğini zannederek yaşıyorlar.
Muhammed Esed’in dediği gibi yüzlerine dikkatle bakıldığında aslında diş ağrısı çeken bir insan gibi manevi bir cehennemi ruhlarında yaşadıkları anlaşılıyor. Hayatı hemen her şeyi hep artırmaya,çoğaltmaya endekslemiş insanlar bir ömür boyu kapitalist sistemin tüketim makinesi olarak hiç yakalamayacağı mutluluğa doğru çılgınca koşuyor.
Mahatma Gandhi’ye sordular;
‘’Batı Medeniyeti hakkında ne düşünüyorsun’’ diye,
Gandhi biraz düşündü ve ‘’Olsaydı iyiydi’’ dedi.
Bize, yani doğulu halklara düşen ciddi özeleştiri.
Ya körü körüne çıkmaz sokağa girmiş batının sosyal politikalarını taklide devam edeceğiz ve aynı bedelleri daha ağırıyla ödeyeceğiz.
Ya da köklerimizden ,küllerimizden yeniden dirileceğiz ve kendi Ümran hikayemizi yazacağız.
Çıkmaz sokaktan çıkış arayan Batı’ya bir kez daha bir derman olacağız.
Ne dersiniz.
Karar sizin.’’ Şeklindeydi.
Şimdi Atilla İlhan’a kulak verelim:
‘’Lisede Sokholes okuduk,klasikTürk Sanat Musikisine sövmeyi,divan şiirini hor görmeyi,buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klasiklerine körü körüne hayranlık duymayı öğrendik.
Sanki Sinan Leonardo’dan daha önemsiz;Mevlana Dante’den küçüktü;Itri ise Bach’ın eline su dökemezdi.Aslında Kültür emperyalizmin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk,ulusal bileşim arama yerine,hazır bileşimleri aktarma hastalığı tepmişti,o kadar ki,2. Dünya savaşı sonrasında batılı emperyalizmin örgütlü politikasını uygulamaya kendiliğimizden talip olduk.Stalin ve Beria’da,haksız ve ahmakça istekleriyle bunu kolaylaştırdılar.
Oysa, bir kere yaptığımız Batılılaşmak değildi,
İkincisi Batı bizim sandığımız gibi değildi,
Üçüncüsü,Batı’nın ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.’’ (Hangi Batı,Atilla İlhan)
Bizim Aile Paketinde açıkladığımız teşviklerin çok çok fazlası Batı ülkelerinde var dostlar.
Ama kadınlar çocuk yapmıyorlar.
Evli olmadan çocuk yapan kadınların Avrupa ortalaması %43,İrlanda’da %58.
Batı çıkmaz sokakta.
Onlar bizden kendilerini de kurtaracak bir medeniyet tasavvuru bekliyorlar.
Bu aile başta olmak üzere tüm sosyal konularda böyle.
O halde oradan kes,kopyala,yapıştır çözümler yerine kendi tarihimize,kültürümüze,dinimize,aslımıza dönelim ve çözümleri orada arayalım.
Denenmişi denemek akıllı insanların işi değildir.


Yazarın Diğer Yazıları